.: Herkesin suçu kendine…

Erdoğan ve Davutoğlu bir biriyle yarışarak, kaç kez, imzacı akademisyenlerden tiksindiklerini, hain olduklarını açıkladı bilmiyorum.

Bu saldırganlığın nedeni ne olabilir diye insan düşünmeden edemiyor…

Faşizmin, faşistlerin genel olarak, aydın düşmanlığını bilenler için cevap aslında hazır.

Bir başka neden, bu beylerin, kendi yetersizliklerini, cahilliklerini, aşağılarda bir yerlerde dolaşan “ezik ben”in alttan alta dürterek aydınlarla uğraşmak gibi, “büyük” bir işle kendini yukarı taşıma gayretkeşliği de olabilir.

Bu hastalıkla, hastalıklı bir yol seçerek mücadele etme yoldur. Muhtarlarla yapılacak seanslarla o hastalığın aşılması ise hiç mümkün değildir…

Akla gelen, bir başka neden, ülkede yarın öbür gün ayaklarına dolaşacak her hangi bir kurum kalmaması için, her fırsattı değerlendirip, ezmek isteği de olabilir.

Akademisyenlerin, aydınların ve gazetecilerin imzaları burada sadece bir fırsatın değerlendirilmesi için bahane olabilir. Örneğin, bu imza olayından sonra YÖK’ün Üniversitelerde Rektör seçimlerini kaldıracağı, bütün Rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanacağı gündeme geldi.

Bence hepsi teker terek mümkün olduğu gibi, hepsinin bir ölçüde içinde olduğu karma, kokteyl bir ruh halinin sonucu da olabilir.

Bir başka neden de, bu ülkenin zihniyet yapısının derinliğinde saklıdır.

O da; suçların ortaklığı, kolektifliği…

Şimdi hep birlikte, Özge Can cinayetini anımsayalım. Ne alakası var demeyin, acele etmeyin, önce birlikte kısaca anımsayalım: minibüs şoförü, Özge Can’a tecavüz etmeye kalkar, karşı koymasına sinirlenir, kızı ağır yaralar ve minibüsünde yaralı olarak gezdirip, babası ile yakın arkadaşından yardım ister. Onlar, yaralı kızı hastaneye götürmesini söylemez, teslim olmasını önermez. Aksine, bir dere kenarında yakılmasını, bileklerinin kesilmesini ve suya atılmasını söyler ve yardım ederler…

Suçla, cinayetle hiçbir alakaları olmadığı halde, sonradan, arkadaş, yakın, dost, akraba için suça bulaşanların oldukça yaygın olduğu bir ülke burası. Bu ülkede neredeyse delikanlılığın yazılı olmayan altın kuralıdır bu. Arkadaşın, akraban, büyüğün bir suç mu işledi, ona katılacaksın, katılmıyorsan susacaksın, suçu ifşa etmeyeceksin der.

Töre cinayetlerinde de bunu sıklıkla görüyoruz. Bütün aile, yediden yetmişe herkes suçun içindedir. Kimse kimseye dur demez, kimse kimseyi ele vermez.

Marifet sayılır bu.

Ailenin sırı, aşiretin sırı, arkadaşın ve yakının sırı kutsaldır. Bunların hepsinin üzerinde de devletin sırı var. Cinayet kolektif bir suç olduğunda herkes rahatlar. Kimse kimseyi suçlamaz. Özelikle büyük kıyımlarda hep birlikte susmanın nedeni budur.

Çünkü kimi cinayeti işleyerek, kimi susarak suça iştirak etmiştir. Kimse kimseye gözünün üstünde kaşın var deme cesaretini kendinde bulamamıştır.

1915 Ermeni Soykırımı, 1938 Dersim Kıyımı yıllarca bu ülkede konuşulamamıştır. Yakın tarihimizde, Maraş, Çorum ve Sivas’ta yaşanan Alevi Kıyımlarına sessiz kalınarak, kuşaklar boyu süren suç ortaklığı ile olaylar aydınlatılamamıştır. Bu yeni, daha büyük suçların işlenmesini, halkların susturularak bu suçlara bulaştırılmasına, ortaklığının sağlanmasına kapıyı açacak en tehlikeli şeydir.

Elbette önce aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve akademisyenler -bu ülkede az rastlanır bir biçimde,- devlet eliyle yönetenlerin işlediği suça ortak olmadıklarını açıklayacaklardı. Herkesin suçu kendine demek elbette akademisyenlerin, aydınların hakkı…

Dahası devletin terörle mücadele adı altında, suça bulaştığını gördüklerini, dünyaya ilan ederek bu suça ortak olmadıklarını açıklamakta en doğal haklarıdır.

Dikkat edilirse, akademisyenleri suçlayan sözüm ona aşağılayanlar, devlet suç işlemiyor, biz bir şey yapmıyoruz demiyorlar. “Falan örgütte yapıyor,” onu neden görmediniz diyorlar. “Neden yalnızca devlet, devleti yönetenler suçlanıyor” diyorlar.

Bütün bunları derlerken de hummalı bir gayretle, suça iştirak edecek akademisyenler, gazeteciler, yazarlar arıyorlar, suçlarını kolektifleştirmeye çalışıyorlar…

Çünkü bu günahı/suçu tek başlarına taşımanın zor olduğunu, altında ezilmekle sonuçlanacağını çok iyi biliyorlar…

Hasan KAYA
22 Ocak 2016 Cuma