.: Köylü kurnazlığının altındaki sınıfsal gerçek

Eleştiri dilinin ağır, alaycı, bazen sert olmasını anlarım. Bunda hiçbir sakınca görmem. Ancak eleştiri adı altında hiçbir kanıt göstermeden yalan ve söylencelerden hareketle kişileri, kurumları karalama, hedef gösterme eleştiri kapsamının çok uzağında, ahlaksızlık bataklığına düşmektir.

Dinci çevreler bu bataklığa sıkça düşerler. Özelikle de, Mustafa Kemal söz konusu olduğunda, düşmeleri çok daha kolay oluyor. Hiçbir kanıt, belge göstermeden bel altı saldırıya geçip, eleştiri yaptıklarını ileri sürerler.

Eleştiri özünde bir gerçeği açığa çıkarmayı, onu yapamıyorsa, bir yanlışı ortaya koymayı hedefler. Bunu yaparken de sağlam maddi kanıtlara dayanmak veya en azından sağlıklı bir uslamaya sahip olması gerekir. Ancak genelde Türkiye’de, özelde dinci aydın ve siyasilerin eleştiriden anladığı bu değil, onların yaptığı kendi yakın çevresine, en uzak yakın çeperine seslenerek propaganda yapmaktan başkaca bir şey değil.

Dinci kesimde alıcısı bir hayli bol olan Mustafa Kemal düşmanlığından ötürü, Mustafa Kemal’in yerilmesi, kendisi ve dönemiyle ilgili en akıl dışı olan şeyler dahi hep alkış toplar, beğeni alır.

Bu akıl ve ahlak yoksunu söylem, benim gibi Kemalist olmayan kesimleri dahi rahatsız edecek düzeye ulaşabiliyor. Bunlara son bir örnek A. Dilipak’ın sözleridir; ““Mustafa Kemal döneminde ilkokul seviyesinde bira dağıtılırdı. Rakı ‘Aslan sütü’ idi. Milli içkimizdi” diye yazmakla yetiniyor. Devamında hepten akılın sınırlarını zorlayarak, “Vatandaşa eroin satılıyordu hem de reklam yapılarak” diyebiliyor.

Burada yapılan, kara propagandanın en çirkin örneğiyle, tarihi gerçekleri de ters yüz etmektir. Bu cenahtan, tarihin bilimsel bir disiplin olarak görmelerini, etik kurallarına bağlı kalmalarını hiçbir zaman beklemiş değilim. Ama yine de bu kadarı da fazla…

Bilmenin, öğrenmenin zor zahmetli yolu, bunların hep sapmaktan korktukları bir yol oldu. Bilgiden çok, kaynağı belirsiz söylencelere sarılan, her şeyin içini boşaltarak, boş inan yaratmaları yetmedi, her şeyi baş aşağı çevirmeyi de başardılar.

Her sağlıklı toplumda, her sağlıklı bireyin ahlaksızlık sayabileceği şeyler bu çevre için normal, hatta ahlaklı sayılabilir oldu. Burada önemli olan, gerçeğin açığa çıkarılması değil, amaca ne kadar hizmet etiğidir. Amaç olarak, İslami hukuk ve normlarla şekillenen bir toplum düzeninden söz edilse de; gerçek bu kesimin sınıfsal çıkarlarının en üst düzeyde korunduğu, kollandığı ve taşra burjuvazisi adına iktidarı elinde tutmanın avantajlarından sonuna kadar yararlanmaktan başka bir şey değil.

Bütün iktidar kavgaları, son tahlilde sınıf kavgasından başka bir şey değildir. Özlemle sözü edilen toplumsal düzen, aslında özlemi çekilen bireysel ve sınıfsal çıkarları ifade eden bir örtüden başka bir şey değildir. Bu amaca hizmet eden her araç, her yol normal koşullarda değerlendirildiğinden farklı değerlendirmelere tabi tutulur. Bir anlamda baş aşağı çevrilir. Örneğin yolsuzluk, rüşvet gibi her toplumda ahlaksızlık sayılabilecek bir şey ahlaksızlık sayılmaz. Rüşvetin, yolsuzluğun, devlet kurumlarında mı, yoksa özel kişiler ve/veya kurumlarda mı gerçekleştiği ayrımı gibi saçma bir ayrımla sağlıklı insan aklıyla alay ederek aklanmaya çalışılır.

Bu köylü kurnazlığından başka bir şey değildir. Ancak bu kurnazlığa başvurmaları tesadüfen seçilmiş değildir. Bu sanıldığının aksine, sınıfsal kökenin yadsınmadığının açık ifadesidir. İslamcı aydın, siyasetçi olarak karşımıza çıkanlar, kırın aç gözlü küçük burjuva katmanın bütün özeliklerini tutarlı bir şekilde dışa vurmaktadırlar.

Bu sınıfı (katman) proletaryanın saflarına düşmekten öcüden korkar gibi korkar, bu yüzden; onu, neye mal olursa olsun zenginleşmek için bir çaba içinde görüyoruz. Bu çaba onun ilkeli duruş göstermesinin en büyük engeli olur. Dürüst davranması, savunduğu değerlere sadık kalmaması bu yüzden mümkün değildir.

Olamaz da…

Taşra burjuvazisi onun en büyük yol göstericisi ve örneğini teşkil eder. Korkak ve kaçak dövüşü sever, kendini güçlü duyumsamadan ortaya çıkmaz, ciddi bir tepki ile karşılaşınca geri çekilme kıvraklığına sahiptir, genellikle yanlış anlaşıldığını ileri sürer, zaman kazanmaya çalışır.

Yine sınıfsal özelikleri ve ruh hali onun düzenli, disiplinli bir çalışma içinde olmasını sürekli engeller. Günübirlik kararlar almayı, kuralsızlığı, kural olarak dayatması sıklıkla karşılaşılan bir durum olur. Bulunduğu yeri kıskançlıkla korumaya, çalışır. Kendine yönetilen eleştirileri, düşmanlık olarak görür. Özgüven eksikliği her eleştiriyi düşmanca bir etkinlik olarak görmesine, karşı saldırıya geçmesine neden olur. Saldırganlığı kuralsız ve insani, ahlaki normları hiçe sayar.

Ondan çağa uygun, insanlığın yüz yıllar içinde var ettiği etik değerlere, bilgiye saygılı, dünya ile barışık, demokratik davranışlar içinde olmayı beklemek anlamsızdır. O, en azından kültürel olarak hayata kırın kapalı toplumlarının dar penceresinden bakmanın ötesine geçemez. Kırın geleneğini, din, davranış biçimini dini davranış olarak sunar. Ve fırsatını yakalarsa, Ali Kıran, baş kesen olmayı göze alabilir.

Hasan KAYA
12 Nisan 2016 Salı