.: Türkiye de yolsuzluk ve rüşvet engellenebilir mi?

1Her skandal ardından kopan kızılca kıyamet yine koptu, yazmayan köşe yazarı, konuşmayan siyasi kalmadı. Bakan oğulları, büyük iş adamları, banka yöneticilerinin de adının karıştığı son rüşvet ve yolsuzluk olayı; taraflı tarafsız herkesin diline doladığı konu oldu.

Ayakkabı kutulularında milyon dolarları saklamak gibi, oldukça fazla mizahi unsuru da içinde barındıran bu son olay, mizahçılar için kaçırılmaz bir nimet oldu. Onlarda bunu hiç kaçırmadan oldukça verimli bir şekilde değerlendirdiler.

Her şeye rağmen hükümetin arkasında durarak kendilerini de rüşvet ve yolsuzluğun bir parçası haline getiren yandaşlardan başak; “oh olsun size” diyenlerin dışında çok sınırlı sayıda köşe yazarı bu sorunun nasıl önüne geçileceği ile ilgili kendi görüşlerini paylaştılar.

Bunlardan dindarlığın topluma yeniden kazandırılması, dürüstlük ve ahlaklı olmak üzerine olanlarını değerlendirmeye dahi gerek duymadan geçiyorum. Az da olsa ciddiye alınacak görüşlerden sayılabilecek olanları; iktidarın zaman içinde otoriterleşerek denetim mekanizmalarını yok ettiği tespitini yaparak işe başlıyor ve demokratikleşeme ile bu sorunun açılabileceği sonucuna varıyor.

Hukukçu olanlar demokratik bir norm olan kuvvetler ayrılığı ilkesini; yasama, yargı ve yürütmenin bir birinden ayrılması gerektiğini öne çıkarırlarken, gazeteci köşe yazarları daha çok Avrupa Birliği’ne tam üyeliğe ve basın özgürlüğüne vurgu yaparak altını çiziyorlar.

Oysa iktidar erkinin otoriterleşmesi de dâhil yolsuzluk ve rüşvet içinde yaşadığımız toplumun üretim biçimi tarafından belirlenir.

Ne ürettiğimizden, nasıl ürettiğimize, oradan tüketimde son duraksamaya kadar içine girdiğimiz ilişkiler ağı tarafından şekillenen ekonomik yaşam, hayatın her alanına nüfus eder.

Az gelişmiş ekonomilerde kaynakların sınırlı oluşu, her alanda daha sert bir rekabettin yaşanmasını kaçınılmaz kılar. Pastanın küçüklüğü, ona uzanan ellerin çokluğu rekabeti/kavgayı sertleştirir. Bu rekabetin/kavganın araçları olarak kabul gören rüşvet ve yolsuzluk sürekli devreye girmeden edemez.

Bu ekonomik alt yapının şekillendirdiği üst yapı kurumları olan din, ahlak, kültür, sanat, hukuk ve siyaset gibi tüm üst yapı kurumları bu ekonomik alt yapı tarafından belirlenir ve ona uygun anlayışları yeniden üreterek şekillenir.

Yönetim biçiminin adı, yöneticilerin dini inançları, savundukları ahlak görüşleri ne olursa olsun bu rekabetin resmi, kabul edilir çerçevesini oluşturmaktan başka bir anlama gelmez.

Bunun doğal sonucu olarak bizim gibi ülkelerde sözü bolca edilen demokrasi evrensel normlardan oldukça uzak kendine özgü bir demokrasi olmaktan öteye geçemez.

Bu ekonomik alt yapının şekillendirdiği üst yapı kurumları olan din, ahlak, kültür, hukuk ve siyaset gibi tüm üst yapı kurumları bu ekonomik alt yapı tarafından belirlenir ve ona uygun anlayışları yeniden üreterek şekillenir.

Yönetim biçiminin adı, yöneticilerin dini inançları, savundukları ahlak görüşleri ne olursa olsun bu rekabetin resmi, kabul edilir çerçevesini oluşturmaktan başka bir anlama gelmez.

Bunun doğal sonucu olarak bizim gibi ülkelerde sözü bolca edilen demokrasi evrensel normlardan oldukça uzak kendine özgü bir demokrasi olmaktan öteye geçemez.

Hasan KAYA

24 Aralık 2013 Salı