Simitçi Harun ve Kürt Meselesi

Oturduğumuz yerde terliyoruz. Terledikçe elimizdeki kitabı bırakıp öylece bakınırken, su içme ihtiyacı ile denize girip serinleme arasında sıkışıyoruz…

Yan tarafta genç bir çift, adam göbekli, elinde cep telefonu durmadan bir yerlere telefon ediyor, kızıyor, bağırıyor ayağa kalkıp plaj şemsiyesinin etrafında turluyor, oturuyor. Onun yanında “Yiğit” diyip kendisini paralayan bir anne.

Yiğit’i durdurmak olanaksız… Her isteği karşılanan ve sürekli yeni şeyler isteyen gak diyince et, guk diyince su ile beslenen Anka kuşu Yiğit.

Başının üzerinde tepsi içinde simit, ayağında kocaman plaj terlikleri kumlarda zor yürüyen, bazen sendeleyen simitçiyi gören Yiğit birden çığlık çığlığa  “Simit istiyorum. Yanında Cola…” diye tutturdu.

“Simitçi” diye seslenen annenin cırtlak sesi denize çarptı geri döndü. Sese hızlı adımlarla gelen simitçi, kadının önünde tepsi dizlerinde eğildi.

“Buyur abla” Abla buyurdu, üç simit aldı…

“Şu büfeden üç Cola kap gel” diye emreden baba, elindeki cep telefonunu havluların üzerine fırlattıktan sonra parayı uzattı…

“Olmaz abi”

“Neden olmuyor ulan. Parasını verecem.”

“Ama ben, abi… Ben simit satıyorum” diyerek kekeledi paranın üstünü veren simitçi. Ürken, titreyen sesi, bir an önce oradan uzaklaşmak istediğini anlatan imdat çığlığıydı.

“Simitçi bana beş simit versene gözüm” diyen sesime tutunup tepsisini kucakladığı gibi yanımıza geldi…

Üç “düşman” bir “dost” kazandık oracıkta.

Elini geçirdiği poşet ile simitleri bana uzatırken ilk kez göz göze geldik dostumuzla. Ela göz bu kadar mı güzel olur. Kaş dediğin bu kadar mı hoş durur uzun kirpikler üzerinde…

“Adın ne senin?”

“Harun”

“Nerelisin Harun, Vanlı mısın?”

“ Nasıl bildin abi?”

“Şivenden anladım Harun. Okula gidiyor musun?”

“Gidiyorum” İsteksiz keyifsiz bir ses miydi, yoksa bana mı öyle geliyordu. Bir an bakıştık. “Ne o; dersler iyi değil galiba. Kaça gidiyorsun bakayım.”

“Yok abi. İyidir derslerim. Beşteyim, bir İngilizcem iyi değildir. O da geç başlamışım okula ya ondandır.”

“Neden geç başladın Harun. Maddiyat mı?

Bir an durdu Harun. Sonra dostluğumuza güvenden olacak “Kan davalımız vardır ondan abi.”

Kan davası Harun’a iki ay okul, bir amca kaybettirmiş ve böylece sıra değişmiş. Kaçanlar şimdi kovalayan olmuş. Bir an istem dışı, az önce bana simitleri uzatan elde silah nasıl durur diye ellerine baktığımda kendimden korkup utandım. Çocuk ellere silah en yakışmayanıydı. Ama çaresiz aileden biri alacaktı eline silahı.

Üstelik bu günlerde herkes silahların susmasından söz ediyor. Kürt sorununu çözüyoruz. Söylemesi kolay. “Silahlar sussun.” Kürt sorunu sadece var olan çatışmalar, dağlarda gezen silahlı adamlardan mı oluşuyor. Yerinden yurdundan edilmiş aileler, boşaltılmış köyler ne olacak. Peki, geriye dönüşü olanaksız akan kan, dökülen gözyaşı…

Ben “Kan davasını sonlandırmak, Kürt sorununu çözmenin içine giriyor mu” diye düşünürken Harun tablasını başına koymaya hazırlanıyordu…

Günde elli simit satmak için evden çıkan Harun, iki simit yiyor sadece; o da artan olursa.

Peki, beyler, Kürt Açılımı, Kürt sorununu çözmek dediğiniz, 12 yaşındaki Harunların simit satmamasını da kapsıyor mu?

Hasan KAYA
BirGün Gazetesi, 13 Temmuz 2005