.: Aleviler ve Sol

Alevilerden söz edildiği de lafın dönüp dolaşıp Sol ve Aleviler tartışmasına gelmesi artık adetten sayılıyor.

Kimi soldan Alevilerin uzaklaşmasının ne kadar hayırlı olduğunu bize anlatmak için uğraşıp dururken, kimi de bu açılan aranın hepten bir uçuruma dönüşmesi için sabah akşam dua ediyor.

Öyle veya böyle Aleviler ile Solun arasının açıldığı artık bir gerçek. Geçmiş ilişkinin bozulmuş olmasında her iki kesimin de payı var. İki kesimin karşılıklı ilişkisini belirleyen ve kısmen etkisi altına alan devletin ve sağ politikaların payını bir kenara bırakacak olursak, bu aranın açılmasının temel nedeni Türkiye’nin sosyal yapısının farklılaşması olduğunu görürüz.

Aleviler, artık 1960 öncesinde olduğu gibi aynı sosyal katmanın mensupları değiller. Göçler ile Alevilerin sosyal bütünlüğü bozuldu. Bugün her sosyal çevre içinde Alevi’ye rastlamak mümkündür.

Dinsel bağlamda yan yana duran, ama sosyal konum gereği bir biri ile çelişen çıkarları temsil eden, farklı siyasal ve ideolojik tercihler içinde olan Alevilerin olması çok doğaldır. Bunda şaşıracak bir şey de yoktur. Bu yüzden sağdan sola her parti ve siyasal görüşten Alevinin olması anlaşılır bir şeydir. Aynı şekilde Alevi örgütlenmeleri de buna göre farklılık göstermektedirler.

Sola yakın duran, Sosyal Demokrasi ile ilişkide olan Alevi örgütlenmeleri olduğu gibi, sağa yakın ve sağ politikalardan yana Alevi örgütlenmeler de olacaktır. Sosyal konumların giderek netleşmesi ve yerli yerine oturmasıyla bu kesimlerin siyasal tercihleri ve buna uygun tavır alışları da giderek netleşecektir.

Tüm çabalara rağmen Alevilerin 1960’dan bu yana sola olan yakınlığının izleri tamamen silinmedi ve sola yakın Alevi örgütlenmeleri tavrını açıktan ortaya koyarken, sağ eğilimli ve sağa yakın Alevi örgütlenmeleri biraz “utangaç” davranıp, şimdilik solculara çatarak ve onların Alevilerin başına dert olmasından söz ederek kendilerini ifade etmeyi yeğliyorlar.

Çocukluk hastalığından kurtulamayan Türkiye Solu, birçok politikasında olduğu gibi Alevilere yaklaşımında da hatalar yaptı. Bunları açık yüreklilikle söylemekte bir sakınca yok. Ancak solun “yaramaz çocuklarının” hataları hiçbir zaman; Alevileri bu gün soldan “korumaya” çalışan sağın ve sağcıların yaptığı ile boy ölçüşemez.

Her fırsata Alevilerle yakınlaşmaya çalışan ve seçimlerde Alevilerden oy isteyen bazı sağ partilerin geçmişteki gençlik örgütleri, -o gençlik örgütlerinde yetişmiş günümüzün politikacıları- Alevileri katletmeye çalışırken o “yaramaz solcu çocuklar” Alevilerin yanında onlarla birlikte öldüler.

1970’li yılları yaşayan ve bilenlerin beleğinde yaşanan acılar henüz silinmiş değil. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Malatya henüz belleklerden silinmedi. Bu olaylardan söz etmek çok da uzak bir geçmişten söz etmek değil.  Hadi diyelim bunları unuttuk, peki 2 Temmuz 1993 Sivas’ı, Gazi Mahallesini ve Ümraniye’yi nasıl unutacağız.

Sağa göz kırpan Aleviler “Eğer solcular olmasaydı bunlar başımıza gelmezdi” diyeceklerdir.

Bir aymazlık içinde bunu diyorlar da…

Diyelim ki bu savlarında haklılar. “Solcu yaramaz çocuklar” olmasaydı bunlar Alevilerin başına gelmezdi. Peki, bu “solcu çocuklar” ile Alevilerin buluşması öncesi Aleviler gül bahçesinde miydiler?

Elbette değillerdi. Bunu herkes biliyor.

Şimdi az eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye Solunun Aleviler ile buluşması onu siyaset sahnesinde ciddiye alınır bir güç yapmıştır. En azından 1970’li yıllarda kitlesel büyüklüğünü daha çok Aleviler ile sağlamıştır. Solun ve Sol Örgütlerin değişik kademelerinde hep Aleviler yer almıştır. Ve neredeyse Türkiye Solu daha çok Alevilerden oluşan bir sol harekettir diyebilmemizi haklı çıkaracak izlenim vermekteydi.

Ancak yadsınamaz bir diğer gerçek de: Alevi örgütlenmelerinde yer alan ve bu örgütlenmeleri oluşturanlar, demokratik kitle örgütleri ile ilk kez sol örgütlerde tanıştı. Oradan öğrendiklerini Alevi örgütlenmelerine taşıdılar. Alevilerin seslerinin kısmen gür çıkmasında ve Alevi hareketinin kısa sürede vardığı kitlesel büyüklüğünde bu buluşmanın büyük payı var.

1960’dan bu yana dolaylı ya da dolaysız, Sol ile Aleviler arasında adı konmamış dayanışma yaşanmış ve bu iki muhalif kesimin dayanışması, ilişkinin doğası gereği bir birini etkilemeyi kaçınılmaz kılmıştır.

Sol, Aleviliği ne kadar etkilediyse o kadar da Alevilikten etkilendi. Bir birilerini geliştirdikleri gibi bir birilerine çelme de taktılar. Şimdi gelinen yerde her iki kesim de geçmişin değerlendirmesini kendi açısından yapmak zorundadır.

Solun, Alevilerin inanç kimliğini sorgulamalarını “gericileşme” olarak değerlendirme kolaycılığından kaçması ve öyle olsa bile emekçi Alevileri kazanma misyonunun olduğunu öne alması gerekir. Alevilerin de; inanç özgürlüğü dâhil tüm demokratik hak ve özgürlüklerin en tutarlı savunucusunun Sol olduğu gerçeğini göz ardı etmemesi gerekir.

Geçmişteki ilişki ve o ilişkinin yarattığı değerlerle hiç bir ilintisi olmayan, daha çok öznel karşılıklı suçlamalara dönüşen gereksiz polemikler bir kenara bırakılacak olursa, Aleviler ile Solun ilişkisi kaçınılmaz olarak yeniden kurulacaktır. Sol ile Alevileri bir birinden uzaklaştırmaya çalışanların dualarının pek bir işe yaramadığını, bu kopuşun geçici bir durum olduğu görülecektir. Bu en azından emekçi aleviler açısından kaçınılmaz bir buluşma olacaktır.

Ancak bu ilişkinin eskisi gibi olmayacağı da baştan bilinmelidir.

Her iki kesimden de geçmiş ilişkiyi isteyecek ve/veya özleyenler olsa da bunun artık gerçekleşme olasılığı yoktur.

 Hasan KAYA