.: Çiçek tarihi barış diliyle yazılır…

Siz deyin yüzlerce yıl, ben diyeyim binlerce… Dünden bugüne, hep böyle oldu. İnsanlık, çiçek tarihini barışın diliyle yazdı. Barışın dili çatal, kara bir dil değil. Yürekleri yırtan evlat acısı, yıkıcı, yakan, o kan döken bir dil hiç olmadı.

Başka bileni varsa hiç durmasın, çıksın söylesin. Savaş tamtamları kucağında oturup çalanlar, bir adım öne çıksınlar…

Güçleri varsa, gözleri kesiyorsa çıkıp aksini söylesinler.

Barışın dili; yeşil bahar kokar, sevgiden beslenir. İnsana hep en yakışanı oldu. Barışın diliyle konuşan çocukların hiçbiri, incitmedi karıncayı. Sapanına taş koymadı, kanadı kırılmasın diye serçenin…

Kuyruğuna teneke bağlamadı kedilerin…

Barışın dili; ekmektir soframızda, iştir tutuğumuz, yeşil bir orman, yüksek dağların gülen ak yüzlü kardeleni, korkusuz uyandığımız sabahlardır.

Bir aşk masalıdır kaygısız dinlediğimiz. Söylediğimiz bir şarkıdır okulda dersliklerde…

Barışın dili; gözyaşlarımızı silen oyalı mendil, gülen çocuktur. Kederlerden uzak, sevinçlere yurt ana yüreğidir. Seven ve yaratan ellerin hüneri ile yeşillenen bereketli topraktır. Sarı buğday tanesidir.

Barışın dili; adamdan saymaz karanlığı. Geceye arkasını döner. O mor dağların rüzgarı, denizlerin mavisi, sevdanın kızılıdır. Yüzümüzün akıdır, insan içine çıkarken elimizden tutan.

Bir vuruşta onlarca yıl sürmüş saltanatları yıkar. Tahtlarını tarumar eder şahların, sultanların…

Karanlığın emzirdiği, karanlığı besleyen, kara donlu zalimler. Savaş isteyenler, savaşla cepleri dolanlar, savaşa koşan çığırtkanlar. Hepsi, hepsi hep birlikte, en çok barışın dilinden korkarlar. Çünkü bilirler, o dil çiçeklenirse lal pasını döker. Silahlar susar. Kan akmaz olur.

 Hasan KAYA
23 Ekim 2009, Cuma