.: Çocuklar Suçluyuz

Aşağıda okuyacaklarınız, Diyarbakır 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi’nin hazırladığı, Sokak Çocukları Rehabilitasyon Merkezi Derneği’nin yayımladığı “Düşler ve Sokak” kitabı için çocukların yazdıkları metinlerden alınmıştır…

B.S (11) 4. sınıf çöp toplayıcısı

Bazı çocuklar zengin ama bazıları fakir. Bunun nedeni bazı aileler 10-15 çocuk doğurur. Bundan dolayı bizi çalıştırmak zorunda kullanmışlardır. Biz bir gün çalışırken çocuklar benimle alay ediyorlardı. Çünkü ben çöp topluyordum. Benim de kalbim çok kırıldı.

Baver (11) – selpak satıcısı 5. sınıf

Ben çok şanssız insanım. Bizim mali durumumuz kötü olduğu için ben çalışıyorum. Ben niye diğer çocuklar gibi bisiklete binmiyorum?

Ş.S. (10) – 4. sınıf

Babam öldüğü için bize bakacak kimse yok. Ben de çöp topluyorum 3 yıldır. Çünkü çöp toplamazsak açlıktan ölürüz. Annem bizi çöpe göndermek istemiyor. Bazen gönderirken ağlıyor ama ne yapalım? Babam olsaydı ben çöp toplamazdım. Çöp toplarken utanıyorum. Erkek çöpçüler bana laf atıyorlar terbiyesizler.

A.G. (9)- ayakkabı boyacısı 3. sınıf

Ben cennete gitmek istiyorum. Orada kuşlar, kelebekler, güzel renkli çiçekler mis gibi kokuyor. Orada elma, portakal, muz, kivi, her türlü meyve yemek istiyorum. Benim bisikletim olmasını istiyorum. Güzel masallar okumak isterim. Boyacılık işini artık hiç yapmak istemiyorum. Oturup dinlenmek istiyorum. Orada güzelcene yatıp uyumak istiyorum. Kitaplar okumak istiyorum. Okulumu bitirirsem doktor olmak istiyorum. Hastaları iyi yapmak istiyorum. Dışarıda kar yağıyor üşüyorum.

Okudunuz değil mi?

Peki ne düşünüyorsunuz diye sorsam bana… ne o kızdınız mı yoksa. Kızarsanız kızın, çünkü bende kızıyorum.  Kime olacak, size kendime ve herkese. Biliyorum buna hakkım yok. Ülkenin yaşadıklarından sorumlu olan ne sizsiniz ne de benim. Ama suçun birazı da bizde; hiç kaçmaya çalışmadan itiraf ediyorum. Suçluyum… Gelin siz de kaçmayın.

Çocukluğumuz sokaklarda itilip kakılıyor. Ellerimiz üşüyor. Düşlerimizde bir teneke soba yanıyor… Hep yarı tok kalktığımız sofralarda bıraktığımız ekmek kırıntıları arkamızdan ağlıyor. Üşüdüğümde, çok üşüdüğümde hep içine düştüğüm mangal gelir aklıma. İki kaşım arasında açılan derin yaradan akan sıcakkan ve kucakladığım ateşin sıcaklığı ile ısınırım. Siz yaralarınızı sevdiniz mi hiç, yaranıza basıp ayağa kalktınız mı? Anam görüp de üzülür diye şişmemesi için acımın üstüne basarak yürüdüm falaka sonrası…

Peki, siz su sattınız mı bir top sahasında, kocaman abilerin içip de parasını vermediği…

Kek sattınız mı? “Kek taze kek” demenin ne kadar zor olduğunu bilir misiniz? Bu üç sözcük boğazınıza düğümlenir. Avazınız çıktığı kadar bağırsanız da çıkamaz sesiniz. Evet, utanır insan. Yaşıtlarında bir gözü, saklanır kendi içine. Sesiniz derine kaçar bulamazsınız. Diyarbakırlı çocukları benim gibi görmeniz, benim kadar sevmeniz mümkün mü bilmiyorum. Herkes bildiğince yüreğinin büyüklüğünce sever… Size haksızlık edecek değilim. Biliyorum siz de sevdiniz o çocukları, siz de okuyunca üzüldünüz, belki de ağlamaklı oldunuz. Ve bu yüzden sizi de seviyorum. Evet, seviyorum yalan değil…

Ah çocuklar, uykunuzda sayıklamalarınıza uyanıyorum. Yüreğim bir sızıya asılı kalıyor. Gözlerim doluyor. Yok, artık korkmuyorum ağladığımı ve ağlamak üzere olduğumu söylemekten. Beni gözyaşlarımla görmenizden utanıyorum. Bu da bir yiğitlik belki… Adı batsın yiğitliğin.

Çocukların düşleri var… Sizin de oldu. Benim en büyük düşüm bir beyaz ata binip rüzgârla yarışmaktı. Geceleri kâbus olur sonsuza kayan bir yıldız gibi yokluğa, bir boşluğa düşerdim. Uzanan hiç bir eli tutamaz ve kayardım derin boşluğa. Ağlardım. Sesime uyanırdı ev. Çığlığım çarpar bana dönerdi kerpiç duvarlardan. Kapıda Polat (köpeğim) diker kulaklarını, beni duyar duymaz başlardı havlamaya…

Çocukların ağlamaklı sözleri özlemlerimi kışkırtıyor. Çocukluğuma çağırıyor beni. Birden korkuyorum. Çocukluğumun karabasanlarına dönmek istemiyorum. Korkuyorum… Çünkü bu çocuklar sevgiye ne kadar açsa, cinayete de o kadar yakınlar… “A.G. Ben cennete gitmek istiyorum. Orada kuşlar, kelebekler, güzel renkli çiçekler mis gibi kokuyor.” Aslında A.G. bir şey daha diyor. “Ölümden korkmuyorum. Ölüm kurtuluş.”

Ne oldu? Tüyleriniz diken diken oldu birden. Korkuyorsunuz… Bu masum sözlerden korkuyorsunuz. Haklısınız da…

Paranoya bu diyesim geliyor. Öcülerle büyütüldük ondan. Yok, bu çocuklar yapmaz böyle şeyler… Baksanıza ne kadar masum ve ne kadar içtenler. Ama çöp toplamak ağırlarına gidiyor. İnciniyorlar. Çaresizlik yakalarına yapışmış başka bir çıkış yolu bırakmıyor. Ölüm bile kolay bu yaşamdan. Masum gülüşler cennete saklanıyor.

Korkuyorum işte…

Bu sevdiğimiz, bu yüreğimizi sızlatan çocuklar, yarın öbür gün lanet yağdırdığımız “cani”, “canlı bomba” olurlar diye korkuyorum…

Biliyorum hiç söylemeyin, korkunuz kendiniz için değil. Kınından çıkarken kör bir bıçak, ya da bir kamyon dolusu bomba patlarken yakında olmak kaygısı hiç değil. Bir sevdiğimizi kaybetme korkusu da değil, ama bütün bunlarda olabilir ve bu yüzden korkmak da ayıp değil.

Çocukluğumuzu yaşamadık, çocuklarımıza sahip çıkamadık.

Korkalım, kendimizi suçlayalım ama gerçek suçluların yakasına yapışmaktan korkmayalım.

Hasan KAYA