Erdoğan ve bir hikayenin sonu…

Eskiden Erdoğan hangi kanalda karşıma çıksa, “benden uzak Allah’a yakın” der, televizyonun kumandasını elime alır, mucidini dualarla yad ederek, rast gele bir düğmeye basar, hemen üzerinden atlardım…

Şimdilerde öyle yapmıyorum. “Güldür Güldür Şovdan” sonra en çok izlediğim Erdoğan… Hangi kanalda karşıma çıksa, oraya demir atıyorum. Sesini açıyor dinliyorum…

Size de tavsiye ederim…

Çünkü son derece eğlenceli, ama bir o kadarda ürkütücü olmaya başladı…

Bugünde öyleydi. Muhtemelen yarın ve öbür gün de öyle olacak… Dün, “put” dediği, “ayyaş” dediği Atatürk’ü bir savunması, bir sarılması vardı ki, şaşırtıcıydı. Üstelik sarılmak, savunmakla kalmayıp, Mustafa Kemal’in annesine laf söyleyen, faşist ruhları lağım çukurunda gezen İslamcıları kısadan geçip, Atatürk’ü ruhu faşist, söylemi Marksist çevrelere bırakacak değiliz” diyerek koruma altına aldı…

Kürsüde ki Erdoğan, konuşan sanki Deniz Baykal’dı. İçine Deniz Baykal kaçmış bir Erdoğan izledim…

Benzetmeyi sevmeyenler, kızanlar, burun kıvıranlar için, küçük bir açıklama yapayım hemen. Eskiler buna teşbihde (temsilde) hata olmaz!” derlerdi, bilmem anlatabiliyor muyum… Yok hala olmadı diyorsanız, yapacak bir şey yok. Ama gördüğüm de, öyle böyle bir sarılma, sıradan bir sahiplenme değildi…

Değme Kemalist yapamazdı o konuşmayı. Kuşkusuz herkes bu dönüşün nedenlerini ve nerede son bulacağını merak ediyor. Onu sona saklayarak şimdilik dönüşün bu denli keskin oluşu, tutma olasılığının zayıflığı, Erdoğan’ın hikayesinin sonuna geldiğini gösterdiğini söylemekle yetineyim.

Her siyasetçi siyasette kendi hikayesiyle ayakta kalır. Bu hikâyenin sağlamlığı, inandırıcılığı yürüyeceği yolu, yolda yürüyecek kalabalıkları belirler. Erdoğan’da yazılmış hikayesiyle oldukça uzun zaman iş yaptı. Damdan düştü, attan düştü ama ayakta kaldı. Sonuçta ne kadar uzun olursa olsun bir hikâyeden söz ettiğimize göre, bir giriş, gelişme ve sonuç kısmı olmak zorunda. Erdoğan gibi politikacılar, kibriyle hikâyeyi gönüllerince uzatacağına inanır, ellerinden geldiğince uzatmaya çalışırlar. Ama öyle olmaz, marifet, azim ve hırs tek başına burada yeterli olmaz. Zamanın ruhu birçok iç ve diş faktörü devreye alarak, anlatılan hikâyeyi eskitir, dinleyeni bulunmaz hala getirir. Bunu Erdoğan gibi politikacıların kabullenmesi kolay değildir. Hemen ayak direr giderek tehlikeli olmaya başlarlar.

Erdoğan’ın kişiselleştirdiği bu durum, onunla sınırlı değil. İslamcıların bu topluma ve dünyaya anlattığı hikâyenin sonuna geldik. Erdoğan ve tayfası sonun yazılmasından kaçan İslamcılar, nafile bir gayretle kendilerini yalanlayan, kendileriyle çelişen bir yerden seslenmeyi de göze alarak aynı hikâyeyi küçük değişikliklerle yeniden kaleme almaya çalışıyorlar. Dün yere göğe sığdıramadıkları, sümüklü “Hoca Efendiyi,” sağ ve sol liberalleri, AB ve ABD’den destek verenleri, düşman ilan ederek, karışlarına alarak, göstermelik bir ulusalcı, anti-emperyalist duruşla durdukları yeri sağlama almayı umuyorlar. Halkın söylemiyle söyleyecek olursak, “ikiyüzlülüğü” göze alarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Göze aldıkları bu ikiyüzlülük, yakın gelecekte göze alacaklarının yanında hiç kalacak.

Şimdi gelelim, sona sakladığımız kısma: bu hızlı gömlek değiştirme, Atatürk’e bu sahip çıkmanın asıl nedene. Kuşkusuz, 2019 “Başkanlık Seçimlerine” dönük bir destek arayışı bu. Ancak bu kadarla yetinerek, aradığı desteği alamayacağını, sosyal medyada alay konusu olmasının ötesine geçemeyeceğini, Erdoğan ve akıl hocaları da biliyorlardır.

Öyleyse bunu milat olarak kabul emek, daha büyük bir hamlenin geleceğini beklemek gerekiyor. Bu, “15 Temmuz Darbe Girişimi” sonrası kısmen başarılan, ama son anda, CHP’nin “mızıkçılık” yapmasıyla kadük klan “Yenikapı Ruhu” yakalanmak isteniyor. Bu, bir süredir yandaş medya organlarında, yandaş yazarlar tarafından dile getirilen, yeni darbe girişimi üzerinden olmayacak. Oturulup bir darbe girişimi beklenmeyecek.

Böyle olmayacağını Erdoğan yukarıda sözü edilen konuşmasında ip uçlarını veriyor. Örneğin, Afrin’de henüz hiçbir şey yaşanmamış olduğu halde, Fırat Kalkanı, İdlib’de yapılanlarla aynı cümle içinde kullanması, yakın gelecekte neler olacağının ip uçlarını veriyor. Erdoğan Kürde vurarak ulusalcı/milliyetçi kesimlerden oy alacağını çok iyi biliyor.

Konuşmanın geneli, baştan belirlenmiş, iyi hesaplanmış bir kurgusu olduğunu hemen ele veriyor. Olası bir savaşa karşı çıkacak olanlar, destek vereceği hesaplananlar ayrı ayrı ele alınıyor. Karşı çıkacak sol kesim marjinal bir köşeye sıkıştırılıp ötekileştiriliyor. Kemalistlere ise el uzatılarak birlikte yürüme öneriliyor.

Kürt savaşıyla yaratılmak istenen “milliyetçi ruhla” seçimlere gitmeyi ve kazanmayı hesaplıyor. Anacak orya kadar aşması gereken ciddi bir engelli olduğu da açık. Her şeyden önce, Rusya’nın böyle bir harekete ikan edilmesi gerekiyor. Giderek Rusya ile sıklaşan görüşme trafiği, böyle bir fırsatı yaratmaya dönük olduğu açık. Rusya cephesinden, buna henüz bir olur gelmediği bir yana, Rusya Kürtler ile Esad’ı masaya oturtmaya çalışıyor. Bu hamle ile Ortadoğu’da önemli bir yer tutacağını biliyor. Irak Kürtleri arasında referandum sonrası ABD’ye duyulan tepkiyi de hesaplayarak, kartlarını daha dikkatli açarak güvenilir bir partner olduğunu göstermek istiyor.

Rusya, Erdoğan’ın hesapları için kendi gelecek planlarını yakmak niyetinde gözükmüyor… Böylece Erdoğan elinde Nutuk ile gideceği seçimleri kazanma şansını bulamayarak hikayesinin sonuna geldiğini kabul etmek zorunda kalacaktır…

Hasan KAYA