Kerkük’te kazananlar kaybedenler…

Kuzey Irak’ta olan biten yavaş yavaş netleşiyor. Bugünü anlamak için biraz gerilere, IŞİD’in sahneye çıkmasına kadar gitmemiz gerekiyor.

IŞİD, 12 Haziran 2014 tarihinde Musul’a saldırarak hiçbir karşı koyuş olmadan şehri ele geçirmiş ikinci adım olarak Kerkük’e saldıracağını belli etmişti. Musul gibi Kerkük’ü kaybetmek istemeyen Bağdat ve ABD Kürtlerin Kerkük’e girmesine göz yumdu ve/veya girmesini istendi.

Anımsayacağı gibi, o günlerde Türkiye ve İran dahil hiç kimse buna itiraz etmedi. Bir anlamda sesiz kalınarak destek verildi. Hatta onun ötesine geçilerek, bu mevcut durumu kârlı hale getirme çabaları içine girdiler. Türkiye, Bağdat yönetimi ile sert polemiklere girmeyi de göze alarak, Barzani ile daha uygun koşullarda petrol anlaşmaları imzaladı.

Kısaca söyleyecek olursak; Kerkük’ün Kürtlerin denetimine geçmesi ABD, Irak Merkezi Hükümeti ve Bölge ülkelerinin oluruyla gerçekleşen bir şeydi.

Sanırım bu zimmi anlaşma, IŞİD tehlikesi geçtikten sonra, Kürt Yönetiminin 2014 sınırlarına çekilmesini öngörüyordu. Çünkü Kerkük’te başlayan geri çekilme ve/veya geri çekilmeye zorlama; dikkat edilirse Kürtleri 2014 sınırlarına geriletmeyi hedefliyor.

IŞİD Barbarlığının yenilmesi, beklenenden uzun sürdü ve Kerkük ve periferisinin Kürtlerin elinde daha uzun kalmasına neden oldu. Bu neredeyse bir fili durum oluşturdu. Ancak Musul’un IŞID’ten kurtarılması sonrası sıranın Kerkük’ün geri verilmesi ve/veya Kürtlerin geri çekilmesine geleceği açıktı.

Barzani bunu en iyi bilen kişi olduğu halde, beklenmedik bir hamle yaptı. Kerkük ve çevresini de içine alan bağımsızlık referandumuna gitmeyi gündeme getirdi. Bu fili durumu kalıcı hale getirmek demekti. Barzani referandumu, Kürtlerin büyük hayalini gerçekleştirmek, bağımsız bir Kürdistan kurmak olarak sunarak Kürtlerde büyük bir beklenti yarattı. Ancak, Bağdat’ın Kerkük üzerine yürümesi karşısında aynı Barzani, beklenmedik bir tavır sergileyerek, o büyük beklentiyi, büyük hayal kırıklığına ve bozguna dönüştürdü.

Barzani, büyük oranda kendi iktidarını korumayı amaçlayan referandum hamlesiyle, başta kendisi ve Kürt halkını kaybedenler tarafına yazdı. Bu yenilgi Kürtlerin kolay kabul edemeyeceği bir moral bozukluğuna neden oldu.

Sanırım geldiğimiz duraksamada evdeki hesabın çarşıya uymadığını en net gören kişidir Barzani. Çünkü yaptığı hamleyle, uzun zamandır yakın ilişki içinde olduğu Türkiye’yi karşısına almakla kalmadı, İran’ın hareketlenmesine, bölgede güç gösterisi yapmasına olanak sundu. Bölge ülkelerinde öteden beri var olan Kürt düşmanlığını yeniden hortlattı.  Bağımsızlık Referandumu bahane ederek harekete geçmelerine, Kürtleri beklenmedik sert bir abluka altına almalarına olanak verdi.

Özellikle Kürtlerde, ama genele de hakim olan, ABD Yönetiminin Kürtleri destekleyeceği/koruyacağı beklentisi, İran faktörüyle boşa çıktı. İran’ın giderek Bağdat üzerindeki etkisinin artmasından çekinen ABD, sessiz kalarak Bağdat yönetimini hepten İran’ın kollarına atmak istemedi. Kısacası, ABD, Kürtlerin yanında durmayarak, Bağdat, Tahran yakınlaşmasının önüne geçemese de, ilişkilerini hepten pamuk ipliğine bağlamak istemedi. Diğer yandan sessiz kalarak, Türkiye ile gergin olan ilişkilerini onarabileceği hesapları içine girdi.

ABD’nin, bölgede giderek zayıflayan etkisini Kürtleri açıktan destekleyerek ateşe atmaması anlaşılır bir şey olurken, burada en anlaşılmaz olan; Türkiye’nin aldığı tutum oldu.

Çünkü, Kerkük’ün Kürtlerden geri alınması, Bağdat’ın denetimine girmesi, bölgede İran’ın etkisinin giderek artması anlamına geliyor. Dahası Türkiye’nin bütün güney sınırının İran’ın kontrolü altına girmesi demek oluyor. İran, Türkiye ve ABD’ye rağmen Suriye’den sonra, Irak’ta da daha etkin ve belirleyen güç olamaya başlayacak. Bu bir başka ifadeyle, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısının doğrudan İran’ın denetiminde olması anlamına geliyor.

Kerkük’ten Kürt güçlerinin çekilmesiyle bölgede kaybedenler ve kazananlar netleşmeye başladı.

Kaybedenler, başta Kürtler/Barzani ve Türkiye olurken, ABD’de kaybedenler kulübüne dahil olanlar arasında yerini alıyor. Kazanan ise İran ve Rusya’dan başkası değil.

Hasan KAYA
21 Ekim 2017 Cumartesi