.: Petrol Savaşları, Erdoğan’ın zavallı tarih bilgisi…

Erdoğan her konuda konuşarak ne kadar bildiğini göstermeye çalışırken, ne kadar bilmediğini, bilgi dağarcığının ne zavallı durumda olduğunu göstermekten öte bir şey yapmıyor. En son tarih dersi veren öğretmen edasıyla, “Musul bizimdir” anlamına gelen sözleri bilgisizliğini ortaya koyarken, Ortadoğu batağına girmekteki ısrarıyla bu bölgedeki pastadan pay almak isteyen egemen sınıfların çıkarını yüksek dille ifade etmiş olmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Bizim her şeyi Erdoğan’ın kişisel tercihleri olarak gördüğümüz aslında değişen dünya da Ortadoğu’da ki paylaşım savaşında olmak isteyen egemen sınıfların onu ittiği yer olarak görülmesi gerekiyor.

Türkiye 1923 sonrası sınırlarıyla petrol bölgesinin dışında, Ortadoğu bataklığından, emperyalizmin bu bölgedeki oyunlarından kısmen uzak kalabildi. Ancak bu, 2000’li yıllara doğru değişmeye başladı.

Değişimin sebebi Türkiye’de zengin petrol yataklarının bulunmuş olması değildi. Gelişen teknikler ve taşımanın daha düşük maliyetli, petrol boru hatlarının işlevini ve önemini artırdı. Türkiye’nin coğrafi konumu, petrol üreten ülkeler ile petrole en çok gereksinim duyan batılı kapitalist ülkeler arasındaki jeopolitik konumuyla önemli olmaya başladı. Bu jeopolitik konum uluslararası büyük petrol şirketleri açısından, Türkiye’yi önemli yaparken, Türkiye egemen sınıflarının da iştahını kabartan bulunmaz bir fırsat oldu. Bunun Türk dış politikasına yansıması kaçınılmazdı.

Öyle de oldu…

Bize “Yeni Osmanlıcılık” söylemiyle sunulan yeni dış politika, Ortadoğu ve Kafkaslarda süren petrol savaşlarının Türkiye’nin dahil olmasından başka bir anlama gelmiyor. Küresel sermaye içinde, oldukça önemli bir güç olan uluslararası büyük petrol şirketlerinin itmesi, Türkiye’nin egemen sınıflarının pastadan pay kapma iştahı ile örtüştüğü noktada, Türkiye’nin ulusal sınırlarını tartışmalı hale getiren, Lozan’ı ret eden söylemleri, rahatlıkla en üst düzeyde dile getirmesi kaçınılmazdı.

Erdoğan’ın yaptığı tam da budur.

Erdoğan’ın Musul çıkışı kişisel bir tercihten çok, hizmetinde olduğu küresel sermaye ve yeni Türkiye’nin egemenlerinin tercihinin önü ardı düşünülmeden dile getirilmesidir.

En az 2000’lerin başından beri gündemde olan, Katar ve Suudi petrolü ile doğal gazının Irak, Suriye üzerinden Türkiye’ye getirilmesi, buradan da Avrupa’ya aktarılması planları, Rus doğal gazına Avrupa’da ciddi rakip oluşturma hamlesidir.

Tamda bu yüzden Suriye, Rusya ile yakın ilişkilerinden dolayı bu güzergahın, Suriye üzerinden geçmesine “Hayır” dedi.

Bu “hayır” Suriye iç savaşının başlangıcı oldu. Bize çok bilinmezi olan bir denklem gibi sunulan Suriye iç savaşı, o kadar da bilinmez bir nedenden dolayı başlamadı. Petrol bir kez daha halkların kanının dökülmesi için yeterli bir neden olmayı başardı. Esad’ın diktatör olduğu, Suriye halkına baskı yaptığı, başlatılan iç savaşın dünya kamuoyunda kabul edilmesini sağlamak için kullanıldığını söylemeye gerek var mı bilmiyorum.

Katar, Suudi petrol ve doğal gazının Avrupa’ya taşınmasının önündeki bir diğer engel de Irak’ın Şii yöneticileriydi. Bu da; Türkiye Irak ilişkilerinin bir noktadan sonra neden bozulduğunu bize yeteri kadar açıklıyor.

Erdoğan’ın mezhepçi söylemi ve Irak Başbakanı ile içine girdiği ağız dalaşının altında bu boru hattının hayata geçirilmesine bağladığı umutlar yatıyor. Erdoğan arkasını Katar ve Suudiler ile buralardan petrol çıkaran büyük petrol şirketlerine dayayarak ortaya kendini attıkça karşısında hazır buldukları; Rusya, Suriye, Irak ve İran olması kaçınılmazdı.

Olası Suriye ve Irak engelini aşmanın formülü çabuk bulundu. Formül hazırdı. Davutoğlu’nun öfkeli Sünni gençler dediği IŞİD idi o formül. Irak’ın Şii yönetimi ve Alevi Esad karşısında hızla bu boru hattının geçmesi planlanan güzergah üzerine IŞİD’in yerleştiğini görüyoruz.

Musul, tam da; bu güzergah üzerinde bulunuyor. Bu plan çerçevesinde, IŞİD’in Musul’a girmesine Türkiye seyirci kalmayı göze alabildi. Konsolosluğunu boşaltmadı. Bilinen rehine krizinin yaşanmasını göze aldı.

Burada bir parantez açarak, Batının bu oyunda nerede durduğu üzerine de bir kaç şey söylemek zorundayız. Katar ve Suudi doğal gazı ile petrolünün Türkiye üzerinden batıya pazarlanması Rusya dışında bir tedarik edicinin ortaya çıkması batının Rusya ile ilişkilerini rahatlatacaktır. Ukrayna kriziyle Rusya’ya uygulanması düşünülen yaptırımlar tam da Rus doğal gazı yüzünden yeteri caydırıcı sertlikte olamıyor. Her şey bir yana, Ukrayna Rus doğal gazının geçiş güzergahı üzerinde olması yaşanan kriz doğrudan Avrupa’nın da bir sorunu olabiliyor. Arap doğal gazı, Avrupa’nın elini her açıdan rahatlatacak bir seçenek olacaktı. Diğer, daha önemli bir neden ise, Arap petrol ve doğal gazını batılı şirketlerin tekelinde olmasıdır. Adlarını burada saymayacağımız bilinen büyük petrol şirketleri bu doğal gaz ve petrol boru hattıyla batı gibi önemli bir pazarda söz sahibi olmaya başlayacaklar, Rusya’ya rakip olabilecekler.

Hasan KAYA
24 Ekim 2016 Pazartesi