Samimiyetimizden, uzak değil gerçeğimiz…

Merhaba demesi ile koluma girmesi bir oldu. Kurtaramadım kolumu. En sevmediğim şeydi yaptığı. Erkek erkeğe el ele, kol kola yürümek, bize özgü bir şey.

Uzun yıllar yurtdışında yaşamış buna başka anlamlar yüklendiğini bilmekten kaynaklan bir tepki ile “dur” diyorum kolumu kurtarıyorum…

“Kahve” dedi telaşla…

“Şurada bir kahve içelim gel hadi” derken koluma uzanır gibi yaptı vazgeçti…

Kokusunun ardından geldi kahve masaya…

O anlatıyor, benim gözüm sağda solda. Raflarda dağınık bir birine girmiş kitaplığa bakıyorum. Her duvarda büyük Atatürk posterleri, veciz sözleri…

Sigara uzatınca bir an tereddüt ettiğimi fark edince “içiliyor burada” demesiyle rahatladım. Kahve de sigarasız içilmezdi ki…

Karşımda, kapının üzerinde siyah üzerine yaldızlı bir yazı ile yazılmış: Atatürkçü Düşünce Derneği…

“Hiç gelmiyorsun, biz hep buradayız” diyor sitemkâr. İş güç diyecek oluyorum bir an, vazgeçiyorum.

“Kahve güzelmiş” diyerek lafı değiştiriyorum…

Başlıyor kahvesini övmeye, sonra derneği…

Yıkıldı yıkılacak kitaplık, dağınık kitaplar, kirli koltuklar, masa örtüleri, plastik sandalyeler… Belli ki üyelerin atmaya kıyamadığı ne kadar eşyası varsa derneğe taşınmış. Bu haliyle dernek daha çok bir eskici dükkânından pek farklı değil.

Kaşla göz arasında, seslendiği dernek başkanı masamıza oturuyor elinde çay bardağı.

Tanışıyoruz…

Hep olan oluyor. Laf dolanıp siyasete geliyor. Başkan verip veriştiriyor siyasilere… Arada bir küfürler savuruyor.

Birden ikisi bir olup bana Atatürk’ü  Atatürk dönemini anlatıyorlar. Geri kalmış bir ülkeyi nasıl modern çağdaş bir yola soktuğunu, kısa zamanda ne işler başardığını…

Anlatılanlarla derneğin bu içler acısı hali arasındaki çelişki, koca memleketi değiştirmeyi başaran o düşüncelerin bu derneği nasıl değiştirmediğini düşündürüyor…

Bu çelişkinin kısa özeti; insan samimiyetten ne kadar uzaksa, gerçeğinden de o kadar uzak oluyordu…

Başkan, “o büyük adama laik olmadık, eserine sahip çıkamadık” diyerek lafı bağlayıp, üye olmamı, daha sık gelip gitmemi isteyip bitirdi konuşmasını.

İdeolojik farklılıklarımı  dünyaya, hayata bakışımı içtiğim kahvenin hatırına bir kenara koyarak; “Atatürk kendi düşüncesi adına kurulmuş böyle bir derneğe gelip gönül rahatlığı ile oturur muydu?” sorusuyla üyelik teklifini gülümseyerek geçiştirdim…

Hasan KAYA
18 Aralık 2012 Salı