.: Savaşın yarattığı bilinç…

Kanlı bir coğrafyanın yanı başında, (belki de henüz farkına varamadığımız bir nedenden, tam da ortasında) bir seçime hazırlanıyor Türkiye.

İnsanın kanını donduruyor sosyal medyaya düşen görüntüler. Dinlerin kutsallığı, adaleti üzerine söylenen bütün her şey bir anda silinip yok oluyor. Geriye çırılçıplak bir vahşet kalıyor.

Seçim meydanlarından seslenen iktidar partisi, başbakan, cumhurbaşkanı tam da bu vahşeti aratmayan, bölen, ayrıştıran, ötekileştiren seslenişlerle oy toplamaya çalışıyor. Bunda yanı başımızda sürmekte olan savaşın, o savaşa bulaşmış olmalarının da bir payı var mıdır bilmiyorum.

Ama savaşların içimizdeki caniyi uyandırdığı saf tutmaya çağırdığı bilinen bir şeydir. Hepimizin, istisnasız hepimizin içindeki o caniyi, savaşların ne kadar kolay, ne kadar çabuk uyandırdığını, değişen dilimiz, duruşumuz ve eylemimizde görüyor, kendimizden korkuyoruz.

Savaş her şeyi alt üst ederek, öğrenme sürecini hızlandırıyor, kendi bilincini yaratıyor.

Sevdiğimiz o arkadaşın, inandığımız o dostun, kardeşin, sevgilinin neden bu kadar kolay haksızlık yaptığını, ardına bakmadan çekip gittiğini, birden bire yabancımız olduğunu anlamak zor olmuyor. Çünkü hepimizin içinde bir katil, bir cani, bir hain uyandırılmayı bekliyor.

Ortadoğu’da tarihin kanlı sayfalarının nasıl yazıldığına tanıklık etmekle kalmıyoruz, suskunluğumuzla o sayfaların yazılmasına katkı veriyoruz.

Bu coğrafyada; sabrınız var ve zamanda ayırabiliyorsanız, kimi dinleseniz ona hak veriyorsunuz.

Hangi kesim olduğu hiç fark etmiyor. Zulüm bayrağının herkesi altına alacak genişlikte olması, herkesin anlatacağı acı öykülerinin varlığı insanı şaşırtıyor. Çünkü kimse kendi hayatının sahibi değil. Karanlık odalarda tarifi yapılmış hayatlar yaşıyoruz. Bu yüzden ellerimizi kandan çekemiyoruz.

Hiçbir öykünün diğerinden aşağı kalır yanı yok. Hepsinin tarihsel kökleri var. Hiç birinin kabuk tutmasına izin verilmemiş yarası var. Bu yüzden mi kimse kimseyi dinlemiyor, bilmiyorum, ama herkesin anlatacağı bir öyküsü varken bir diğerini dinlemesi mümkün değildir.

Üstelik herkes kendi acısının sebebini, sorumluğunu bir diğerine yükleyerek bir araya gelme şansını baştan ortadan kaldırıyor. Bir birinden uzak durarak, herkes kendi durduğu yerden bir Ortadoğu, bir Türkiye resmi çiziyor. O resme sığdıramadığı ötekilerini düşman ilan ederek, düşmanlık yapıyor.

Bu hiçbir işe yaramayan yöntem acıları ortada bırakıyor, sağaltılmasını önlüyor.

Hasan KAYA
15 Temmuz 2014 Salı