Kürt Meselesinin bir kez daha çözüleceği ilan edildi. Barış olacak, akan kan duracak deniyor. Bu son girişim Kürt Meselesinin çözümüne ve akan kanın durmasına bizi götürür mü sorusunun yanıtına geçmeden kısa bir anımsatma yapmalıyız…

Büyük gürültü ile başlatılan Kürt Açılımı çabuk unutuldu, Milli Birlik Beraberlik Projesine dönüştü, Kürt Meselesi diye bir meselemizin olmadığı ilan edildi. Ama şimdi şaşırtıcı bir biçimde, yeniden bir Kürt Meselemizin olduğu fark edildi ve çözümü için kollar sıvandı…

Peki, ne oldu da birden bire yeniden Kürt Sorunumuzun olduğu fark edildi…

Yapılan açıklamalar bu konuda sürekli çalışıldığı ve çıkış yolları arandığı noktasında gelip düğümleniyor.
Gerçek söylendiği gibi mi?

Hayır, gerçek ne yazık ki bu değil. Kürt Meselesi yıllar içinde sürüncemede bırakılarak, çözümden kaçarak çok katmanlı ve çok taraflı bir soruna dönüştürüldü. Özellikle de Irak Savaşından bu yana bir iç sorun olmaktan çıktı. Uluslar arası bir boyut kazandı.

Gelinen duraksamada Türkiye istese de tek başına bu sorunu çözebilecek güç ve olanaklara sahip değil.

Sorunun tarafı olan uluslararası aktörleri hesaba katmadan, onların bölgedeki çıkarlarını görmezden gelerek bir çözüm üretmek mümkün gözükmüyor…

Oslo görüşmelerinin basına sızan belgelerinden de anlaşıldığı gibi, toplantı Hükümetin görevlendirdiği MİT mensupları ile PKK arasında bir görüşme ile sınırlı değil. Masada toplantının Norveç’te yapılmış olmasından dolayı Norveçli yetkililerden başka, İngiltere’nin de gözlemci olarak katılmış olması, sorunun uluslar arası boyutunu göstermesi açısından söylediklerimizi doğrular niteliktedir…

Şimdi başlatılan görüşme trafiği Ankara-İmralı arasındaki görüşmelerle sınırlı kalamayacak, çok geçmeden örgütün Avrupa kanadı ve Kandil, kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı devreye girecektir.

Bu da; Oslo görüşmeleri sürecinde, Hükümetin İmralı’yı pay-pas etme çabaları yüzünden kesintiye uğramış olan sürecin, açlık grevi ve ölüm oruçları ile İmralı’nın örgüt üzerindeki etkisi ve gücü test edilerek İmralı’yı da masaya dâhil ederek kaldığı yerden sürdürüldüğünü bize göstermektedir…

Bu anlamda bunun yeni bir süreç olmadığını, Oslo’nun devamı olduğunu söylemekte bir sakınca yok… Bu sefer görüşmeler; Ankara, İmralı, Kandil ve Diyarbakır trafiği içinde sürecektir. Ancak bu uluslararası aktörlerin, başta da; ABD’nin devre dışı bırakılacağı anlamına gelmiyor. Çünkü bölgede; ABD ve AB’nin asla vazgeçemeyeceği çıkarları söz konusu…

Hepsinden önemlisi de bu gelişmeler yakın gelecekte Suriye’ye doğrudan bir müdahale olacağını işaret eder niteliktedir. Bu da; sorunun çözümü ve/veya çözümsüzlüğü noktasında duran uluslar arası aktörlerden söz edildiğinde İran ve Suriye’nin de hesaplanması gerektiğini zorunlu kılıyor…

Görünen o ki söylenenlerin aksine; çoktandır uluslar arası güçlerin gündeminde olan Suriye’ye yapılacak müdahale, Kürt Sorununu ele almayı, çözümü değilse de ötelenmesini gündeme getirmiştir.

Uluslararası konjonktür ve kısmen de hükümetin gelecek yıl yapılacak olan yerel seçimler ve belki de gelecek genel seçimlere bağlı olarak gündemine aldığı Kürt Meselesi, sorunun kalıcı bir çözümünü hedeflemiyor. Bu daha çok sorunun, Suriye müdahalesi sürecinde öteleneceği anlamına geliyor. Ama bu öteleme Suriye Savaşı sürecinde ve savaş sonrası çözümü daha zor ve karmaşık sorun olarak karşımıza çıkmasına neden olacaktır.

Kısaca özetlemek gerekirse Kürt Meselesinin çözümü olarak bize sunulan girişim özünde savaş hazırlığı ve Türkiye’nin doğrudan müdahale eden taraflardan biri olacağı varsayımına göre kurgulanıyor. Başka bir söylemle barış çabaları bir savaşın hazırlığı oluyor…

Ancak bütün bu gelişmeler, savaş hazırlığı içinde olsa; Kürt Meselesinde, Kürtlerin özelinde ele alındığında kısmi iyileşmeleri içerecektir. Ancak bu savaş ve savaş sonrasının belirsizliğine sorunu ötelemenin doğuracağı sonuçları göze almak anlamına da gelmekte…

Hasan KAYA
10 Ocak 2013 Perşembe