.: Kapitalizm, Terör Kayıp Gençlik

Bu gün Fransa’da ve büyük olasılıkla yarın öbür gün Avrupa’nın bir başka başkentinde yaşanacak kanlı saldırılara katılanlar/katılacak olanlar kimler?

Kısaca IŞİD militanları demek her şeyi açıklamaya yeter mi? Bu radikal İslamcı harekete Avrupa’da doğmuş büyümüş bu gençlerin katılması, batının Ortadoğu’ya silah göndermesi, kendi çıkarlarına uygun şekillendirmesiyle açıklamak mümkün mü?

Soruları çoğaltabiliriz, ancak cevap yine de aynı kalacaktır. Avrupa’nın değişik ülkelerinde doğmuş büyümüş üçüncü ve dördüncü kuşak göçmen çocuklarının bu İslami duyarlığını açıklamak, küresel sermayenin Ortadoğu politikalarıyla açıklamak mümkün değil. Bunu, kimi İslamcı aydının yapmayı sevdiği gibi İslam’a dönüş olarak göstermekte mümkün değil. Zaten kendileri de bir adım ileri geçildiğinde; “gerçek İslam bu değil” demek zorunda kalıyorlar.

Öyleyse bu kolaycı yaklaşımları bir kenara bırakmak, sorunun asıl kaynağını aramak zorundayız. Burada sözü hiç dolandırmadan yaşadıklarımızın, kapitalizmin bir krizi olduğunu söylemeliyiz.

Bunu söylemiş olmakla, henüz bir şey açıklamış olmadığımızı, aksine fazladan bir açıklama yapmamız gerektirdiğinin farkındayız.

İslamcı radikal grupların giderek yaygınlık kazanması, İslam coğrafyasının dışına taşarak, dünya gündemini belirler düzeye gelmesini anlamaya çalışan her çalışma, yapılan her tespit aslında sözünü ettiğimiz kapitalist sistemin krizinin bir yanını işaret ediyor.

Buna göre, küresel sermayenin, Ortadoğu’daki hakimiyetini pekiştirme çabası, buradaki anti demokratik yönetimlerle ilişkileri, silah yardımlarında bulunması üzerinden bir açıklamada bulunmak doğru, ancak eksik bir açıklama oluyor.

Özelikle fosil yakıtlar üzerinde hakimiyetini pekiştirmek isteyen batılı kapitalist emperyalist güçlerin bölgede her türlü oyuna açık oldukları, söylendiği gibi demokrasi havarisi olmadıkları açık. Bu bölgeye her müdahale bu bölgedeki dengeleri alt üst edip istikrarsızlaşmasına neden oluyor. Genç nüfusun yoğun olduğu Ortadoğu’da radikal tepkilerin şekillenip açığa vurulmasını kaçınılmaz kılıyor.

Kuşkusuz bunun batıda doğmuş büyümüş üçüncü, dördüncü kuşak Müslüm göçmenlerin çocukları üzerinde bir etkisinin olması beklenebilir.

Bu zaten görülüyor da…

Ancak bunun tek başına radikalleşme için yeterli olmayacağı, Avrupa’da doğmuş büyümüş gençlerin kendi hayatlarından vazgeçmeyi de göze alarak harekete geçmesi için yeterli olmadığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü öncelikle bu gençlerin yaşadıkları ülke ile duygusal bağlarının kopmuş, gelecekten umutlarını kesmiş olması gerekir.

Aynı şey, Adıyaman’da ki gençler içinde geçerli. Yanı başlarında, İslam coğrafyasında yaşananların hiç kuşkusuz gençler üzerinde bir etkisi olacağı doğrudur. Ancak bu etkinin radikal çıkışlar, canlı bomba olmayı göze alarak yaşamından vazgeçecek düzeye gelmesi için başka şeylerin de olması gerekiyor.

Yine batıya dönecek olursak, büyük çoğunluğu üçüncü ve sonrası göçmen çocukları olan bu gençlerin, bundan bir kaç yıl önce bütün Fransa’da sokakları (araçları) ateşe verdiklerini anımsadığımızda sorunun özünde başka bir yerde yatığını görüyoruz. Gençlerin yıllar içinde biriken sorunları ile tepki vermeye hazır oldukları, tepkilerinin farklı konjonktürde farklı dışa vurmalarıyla karşı karşıya olduğumuz görülecektir.

Göç Yolları adı altında yapmış olduğumuz kitap çalışmasında bu gençlerin sorunlarını ele almış aşağıdaki tespitleri yapmıştık.

“1980’dan bu yana yabancı çocukların ve gençlerin sayısı İsviçre’de hızla artış göstermekte. Zorunlu eğitimden sonra öğrenim yapmaları giderek zorlaşmakta olan bu gençlerin iyi bir eğitim alma şansları oldukça az. 1995-1996’da yabancı gençlerin %52’si Sekundarstufe 1’den mezun olmaktadırlar. (temel eğitimin en düşük düzeyi) Buna karşılık İsviçreli gençlerin bu tür okullardan mezuniyeti giderek azalmakta. Ayrıca giderek artan oranda yabancı çocuk ve gençler için özel pedagojik eğitim programları alması artarak gündeme gelmekte. Buna göre yabancı çocuklar ve gençler İsviçreli yaşıtlarına göre dört kez daha fazla özel eğitim programlarından yararlanmakta. Bu oran İsviçreli gençlerde %2’dir. Bu gençlerden %23’ü temel eğitimden sonra öğrenime devam etmiyor. 1995 rakamlarına göre buna İsviçreli gençlerde bu oran %8’dir. Bütün bunlar yabancı gençlerin meslek eğitimi için bir işyeri bulmasını ve öğrenimine devam etmesini engelleyen etmenlerdir. Öğrenimin daha yüksek basamaklarında ise yabancıların sayısı giderek azalmakta. 1995 yılında yüksek okula gidenlerin oranı %11, üniversiteye gidenlerin oranı ise sadece %7’dir.”[1]

Okul yaşamında başarılı olmayan gençler, yabancı kültüre girmek için aralık kapılar arar: Okul kapısı kapalı olduğuna göre, başka kapılara gitmek zorundadır. Karate, judo, boks ve futbol gibi spor dallarında şansını dener. Bu yol yalnız başarı için değil, düşman çevreye karşı kendini savunmak için de uygun bir yoldur. Kimi genç de robot dansı, disko dansı gibi dallarda yetenekli olduklarını kanıtlayarak kendilerini kabul ettirmeye çalışırlar.[2] Son yıllarda Almanya’nın bir çok tanınmış kulübünde futbol oynayan bir çok gence rastlamak olanaklıdır. Yine buna bağlı olarak bir çok genç de, Almanya başta olmak üzere değişik Batı Avrupa ülkelerinden gelerek Türkiye birinci liginde futbol oynamaya başlamıştır.

Burada İsviçre’de yaşayan gençler için söylenenlerin Fransa ve Almanya içinde geçerli olduğunu söylemeye dahi gerek görmeden devam edelim. Bu gençlerin içinde yaşadıkları toplumda önce anne babalarının sonra kendilerinin dışlanmasını aşmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ancak çok sözü edilse de entegrasyon politikalarının bir türlü hayat bulamamış olması, göçmen çocukların ve gençlerin bir türlü toplumun bir parçası görülmemiş olması, dördüncü kuşakta olsalar hala yabancı, göçmen ve ucuz işgücü kaynağı olarak görülmeleri sistemin bir yaklaşımı olmanın ötesinde başka bir anlama gelmiyor.

Kapitalist sistemin insana bu bakışı, toplumdaki karşıtlıkları, problemli alanları yaratmakta

Hasan KAYA
21 Kasım 2015 Cumartesi


[1] Lischer, Rolf (ed.). – Integration : (k)eine Erfolgsgeschichte : ausländische Kinder und Jugendliche im schweizerischen Bildungssystem Bundesamt für Statistik, 1997. – 29 S. ; 4′. – (Statistik der Schweiz. 15, Bildung und Wissenschaft)

[2] Prof Dr. Atalay Yörükoğlu, Gençlik Çağı Ruh Sağlığı ve Ruhsal Sorunlar sf. 121