.: Mahalle baskısı…

Kimine göre çok yeni ve AKP’nin iktidarı ile şekillenen bir olgu olan mahalle baskısı aslında hiç de sanıldığı kadar yeni değil.

RP ve daha sonra AKP iktidarları ile bir ivme kazanmış olsa da, özünde toplumsal yapımız ve devletin laiklik iddialarına rağmen din ile olan ilişkisi ve bir mezhepten yana olan açık tavrı ile doğrudan ilgili bir olgudur mahalle baskısı.

Sözü edilen mahalle baskısı, yaşam içinde daha çok, bazı kesimlerin dinsel inançlarını, dünya görüşlerini saklamasıyla dışa vurmaktadır. Mahalle baskısını en çok yaşayan kesimlerin başında aleviler geliyor. Alevilerin büyük şehirlerle tanıştığı atmışlı ve yetmişli yıllarda mahalle baskısını çok yaşadıklarına tanık olan biri olarak bu satırları rahatlıkla yazabilmekteyim.

Alevilerin inançlarını yaşaması bir yana, Alevi olduklarını dahi söyleyemediğini bilmeyen yoktur. Azınlıkta oldukları mahallelerde bu baskı çok daha ileriye gidebilmekteydi. Ramazan aylarında sahurda kalkılıp ışıklar yakılarak, sahura kalkıldığı görüntüsü verilirdi alevi evlerinde. Bayram Namazlarına gitme de mahalle baskısının sonucuydu.

Yaşadığı köyde cami olmayan, ramazanın gelip gittiğinden bihaber olarak yaşayan Aleviler, şehirlerde yaşadıkları mahallelerde (azınlıkta iseler) göstermelik de olsa ramazan orucu tutmak ve en azından bayram namazlarına gitmeye, önündekine uyarak namaz kılmaya zorlayan da, sözü edilen mahalle baskısıdır.

Mahalleden kopmamak, dışlanmamak için mahallenin inançları ile uyum içinde yaşamaya çalışmak, kendini buna zorlamak, zaman içinde mahallenin inançlarından etkilenmeyi ve kendi inançlarından kopmaya neden olabilmektedir.

Bu gün Alevilerin kendilerini İslam içinde görmelerini şekillendiren de bu mahalle baskısıdır. Bu açıdan bakıldığında, mahalle baskısının hiç de küçümsenmeyecek bir düzeyde olduğunu söylemek mümkündür.

Alevi aydınlarının, devletin Türk İslam sentezi karşısında Alevilikten vazgeçerek, ona devletin kabul edebileceği bir görünüm ve şekil vermeye çalışması da bu mahalle baskısın bir sonucudur. Görüldüğü gibi asimilasyon her zaman devletin toplumun bir kesimi üzerinde sistemli uyguladığı kaba bir baskı olarak yaşam bulmuyor. O bazen sistemin bir parçası olan toplumun ön kabulleri, kültürü ve inançları üzerinden de hayat buluyor ve son derce etkili bir rol oynayabiliyor.

Burada ateistlerin ve gayrimüslimlerin durumlarından hiç söz etmeye dahi gerek yok. Türkiye’de; Ermeni, Rum, Süryani ve Musevilerin neden giderek azaldığını, göç yollarına çıktığını açıklamak istediğimizde, ister istemez mahalle baskısı ile karşılaşıyoruz.

Mahalle baskısının varlığı yokluğu tartışmasının sürdürüldüğü yerde görmezden gelinemeyecek bir başka nokta da; her fırsatta türban ve İmam Hatipler üzerinden dinin tartışılması, halkın inançlarının sorgulanması ile gündelik hayatın giderek daha çok dindarlaştırılması ile bu mahalle baskısının hiç de kabul edilemez bir noktaya hızla tırmanabileceğidir.

Eskiden mahallenin inançlarından kopmamak, mahalleden dışlanmamak için kendilerini baskı altında duyumsayanların şekillendirdiği mahalle baskısı, gündelik hayatın dindarlaşması ile fiziki baskılar ve zorlamaların yaşanmasına kadar varabilir. Bu biçimiyle mahalle baskısı kendi siyasal kadrolarını yaratır veya bu kesimlerin siyasal temsilcileri olduğunu düşünleri kontrol eder düzeye gelebilir.

 Hasan KAYA