Yaşar Kemal okuyorum yeniden, dilin romanda bu kadar ustaca kullanımı, ifadenin zenginliği, tasvirlerin canlılığı daha önce de okumuş olmama rağmen beni yakalıyor içine çekiyor, romanın sessiz kahramanlarından biri yapıyor. Roman karakterlerinin hiç biri benden uzak değil, benden başka değil. Bildiğim tanıdığım insanlar hepsi. Hepsi sözcüklerle ete kemiğe bürünüyor, yanı başımda, uzansam değecekmişim kadar yakınımdalar.

Yaşar Kemal’in her romanı insan kokuyor, doğa kokuyor, emek kokuyor. Belki daha önce de yazanı olmuştur. İnsan Yaşar Kemal romanlarında dünyanın öyle sandığımız kadar küçük bizden ve bize benzeyenlerden ibaret olmadığını öğreniyor. İyiler kadar kötülerde var bu dünyada. Haksızlıklar yapanda, haksızlıklara uğrayan da… Ama esas olan bir kavganın her koşul altında sürüp gitmesidir.

O, bu kavgada bir taraftır, haksızlıklara karşı durmaya çağırıyor bizi. İçimizde sindirilmiş, baskı altına alınan insana sesleniyor, onu ayağa kalkmaya çağırıyor. Bu çağrıyı öyle incelikle ve ustalıkla yapıyor ki, içimizde yıllardır miskinliğinden neredeyse kokacak olan o insanla yüzleşmekten kaçamıyoruz. Çünkü o elimizi tutuyor, sevgiden bir yol çiziyor; halklar, dinler uluslar arasında. Bütün hayatını korkuların yalnızlığı altında ören; o Ermeni, o Kürt, o Alevi bizi beklemekten yorgun ve küs. Görünce şaşırıyoruz, aramıza ördüğümüz o duvarları anlamsız buluyoruz. Kendimize kızıyor, kendimizle barışıyoruz. İnsanın önce kendisiyle barışmasının ne kadar değerli olduğunu öğreniyor. Kendisi ile barışamayan insanın başkasını sevemediğini, elini uzatıp arkadaş, dost olamadığını öğreniyoruz.

Düşmanlığın halklar, inançlar arasında uzun yıllar kılıç kuşandığı bu coğrafyada yeniden insanın insanla buluşması hiç de o kadar zor değil.

Sevgisizlikten, inançlar, halklar arasında örülen kalın duvarların her bir tuğlası, kin, nefret hamurundan yoğrulmuş, yedi kat göğe yükselen, aşılmaz o duvarların gerisine sığınan, saklanan insanın bir zavallı olduğunu gösteriyor bize.

Aşk, Yaşar Kemal romanında bencil, kişisel isteklerin, doyurulması olanaksız aç gözlü beklentilerinden yakasını kurtarıyor. Hayatımızın en anlamlı şeyi oluyor. Kendimizi bulmanın, kendimizle barışmanın aracına dönüşüyor.

Romancının toplumsal sorumluğu, sanatın edebiyatın ne için olduğunu sorgulayan tartışmaları entelektüel gevezelik olarak değerlendirmişimdir. Çünkü bu tartışmaları hep sığ ve gereksiz bulurken iki şeyi anımsamışımdır. Yerine göre ateşböceklerinin ışık saçmasının görevleri değil, doğaları gereği olduğunu, ya da sokak lambalarının köşeyi tutup dik durarak sokağı aydınlatmasının işlevleri olduğunu söylemişimdir.

Aydında böyledir.

O ışığı ile ne gözümüzü alır, ne bu topraklara yabancılığımızı yüzümüze vurup bizi çırılçıplak kalma duygusu yaşatır. Öğrenmeye açar aklımızı, sevmeye çağırır yüreğimizi.

Yaşar Kemal bunların hepsini fazlası ile yapabilen ender aydınlarımızdan biri oldu.

İyi ki, Yaşar Kemal’imiz var ve var olmaya devam edecek…

Hasan KAYA
16 Temmuz 2014 Çarşamba