Obama, Erdoğan için “fiyasko” diyor, ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Mort Abramowitz ve Eric Edelman, “istifa et, ya da reform yap” diyor…

Bu mesajlar çok açık.

ABD, Erdoğan’dan eski günlere, o demokrat görüntüsüne dönmesini ve işbirliğine daha açık olmasını istiyor. Örneğin o büyük ordusunu Suriye’ye sokmaması gibi ayak diremelerde bulunmamasını istiyor.

Sarayın yanıtı gecikmiyor.

“Beyler o günler geçti.” diyerek, ABD’den gelen direktiflerle hareket etmeyeceğini ilan ediyor. Hükümet Sözcüsü Çelik, fiyasko sözünün yalanlamasını beklediklerini açıklıyor.

Beklenen olmadı…

Sarayın kuyruğu dik tutan bu açıklamaların arkasında ne kadar duracak önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Büyük olasılıkla, bu açıklama, iç kamuoyuna yönelik bir nitelikle sınırlı kalacak. Yani o kuyruk, söylendiği kadarda dik durmayacak. Yavaşta olsa apış arasına sıkışmaya doğru eğilecek.

Erdoğan, giderek sivri dilini biraz kısacak, kimi uygulamaları geri alacak, biraz daha işbirliğine açık olduğu görünümü vererek, zaman kazanmaya çalışacak, alttan alta da bildiğini okumayı sürdürecek…

Ancak kimse bunu yemeyecek.

Çünkü son yıllarda bütün dünya Erdoğan’ın başlarda kendilerine gösterdiği yüzün bir maske olduğuna inanıyor. O maskenin altındaki yüz ise batıyı bir hayli ürkütüyor. Erdoğan gerçek yüzüyle görülmeye başladığından bu yana, hızla kredibilitesini (güvenirliğini) tüketti, yani sıfırlandı…

Hepsinden önemlisi, Erdoğan hayatının en büyük hatasını, kaçınılmaz olarak, 7 Haziran seçimleri sonrası yaptı. Seçimlerin sonuçlarını kabul etmeyerek, erken yeniden seçime giderek demokrasi içinde seçimler yoluyla gitmeyeceğini, değiştirilemeyeceğini göstermiş oldu.

Bu da, Türkiye için hayra yorulmayacak senaryoları bir kez daha gündeme getirdi ve belki hazırlıkları o gün masaya yatırıldı.

Burada tek bir senaryodan söz etmek elbette mümkün değil. Birden fazla senaryo her zaman masada tutulacaktır. Onlardan birisi yapılan açıklamalar, “fiyasko” ilan etmeler, telkinler, istifa etmeye davet olacak, diğerleri de hep masada tutulacaktır.

Kısacası her şey olabilir…

Bunların içinde en sevimsizi, bir askeri darbenin olma olasılığıdır.

Hiç kimse darbeler dönemi kapandı falan demesin. Çünkü sözü edilen darbeler dönemi, yani parantezin açılıp, kapanmasını sağlayan Türkiye demokrasinin geldiği düzey değildi. Uluslararası konjonktür gereği gündemden düşen darbeler yine hızla değişen konjonktür, küresel oyun kurucuların cevap bekleyen yeni ihtiyaçlarını karşılamak için, hızla tereddütsüz gündeme gelebilir.

Üstelik hükümet son yıllardaki kimi uygulamalarla, darbecilerin işini oldukça kolaylaştırdı. Her halükarda darbeciler geldiğinde, yeteri kadar malzemeyi hazır bulacaklar.

Örneğin, Evren’in söylediği gibi, rayından çıkmış demokrasiyi yeniden rayına sokmak, artan terörle etkin mücadele etmek, laikliğin, hukuk devletinin yeniden tesis edilmesi için yönetime el koyduklarını söyleyebilirler. Buna itiraz edenler pek çıkmayacağı gibi, bir hayli alkışlayanı da olacağı kesin.

Darbeye, ciddi bir itiraz iki nedenden yapılmayacaktır:

Birincisi, darbecilerin elinde her zaman olduğu gibi silah olması ve ikinci ise Sarayın ve Hükümetin izlediği politikalarla toplumu bölmüş olmasıdır. Yandaş ve karşıtlarının derin uçurumlarla bir birinden ayrışması, hızla bir birinden uzaklaşması, son yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi, neredeyse bir birini düşman görmesi, darbe yapacak olan güçlerin elini kolaylaştıran faktör olacaktır. Bu, bir anlamda darbecilerin destekçilerini hazır bulması anlamına geliyor.

Bir üçüncü neden de, bu ülkede her dönem darbe severlerin olmasını saymalıyız.

Lafın kısası, bütün bu kötü senaryoların hayat bulmasının önüne geçmenin tek bir yolu var. O da, ABD’nin Eski Ankara Büyük Elçilerinin önerdiğini Erdoğan’ın kabul ederek istifa etmesi, ya da başlangıçta olduğu gibi, AB üyeliği yolunda yaptığının bir benzerini gündemine alıp hızla yeniden demokratik bir çizgiye geri dönmesidir.

Bunu Erdoğan’ın kabul etmesi/yapması mümkün gözükmüyor. Her iki olasılıkta, yargılanacağını bilerek isteyerek kabul etmesi anlamına geliyor. Bildiğimiz, tanıdığımız Erdoğan bunu yapmaz, kendi ipini kendisi çekmez, bunu yapacağına daha tehlikeli sularda yüzmeyi tercih eder.

Bu da önümüzdeki günlerin giderek daha zor günler olacağının erken habercisi oluyor.

Hasan KAYA
12 Mart 2016 Cumartesi