Seçim dönemlerinde, siyasal partilerin seçime yönelikte olsa, yoksullukla mücadele adı altında gelir adaletsizliğinden söz etmeleri, kısmi düzeltmeler önermeleri önemlidir. Bu önermelerin yoksulluğu bitirme, ortadan kaldırmaya yönelik olmadığını, zenginler ile yoksullar arasında giderek açılan makasın kapatılmasını öngördüğünü, bunun da çoğu kez olası bir sosyal patlamanın önüne geçmemek için yapıldığı gerçeği dahi, bu programları, önemsememi, desteklememi engellemeye yetmiyor.
“TÜİK’in 5 Mayıs 2015 yılında yayınladığı “İstatiksele Aile 2014” çalışmasında ortaya çıkan bulgulara göre, Türkiye’de yoksulluk sınırının altında yaşayan hanehalklarının oranı 22,4. Yani kabaca 17,1 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.”[1]
Aynı kaynaktan devam edersek karşımıza çıkan rakamlar sanıldığından da kötü bir tablo karşımıza çıkarıyor. “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre 2014 yılında ülke nüfusunun neredeyse yüzde 40’ı (tam olarak %39,3’ü ve 30,5 milyonu) yoksulluk envanterine kayıtlı durumda. Yani muhtaç. Muhtaç kişi sayısı (aylık geliri 270 liranın altında olanlar muhtaç olarak kabul ediliyor) 2014 yılında 2012 yılına göre 6,8 milyon arttığı görülüyor.” [2]
Yoksulluğun artması, gelir dağılımındaki adaletsizliğin de bir göstergesidir. 1980’lerde Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) toplumunun en çok kazanan yüzde 10’luk kesimi ile en az kazanan yüzde 10’luk kesim arasındaki gelir farkı 7 kat seviyesindeyken, en üsteki yüzde 10’luk kesimin toplam kazancı 2013’te en alttaki yüzde 10’unun toplam kazancının 9,6 katına çıktı. Türkiye’de, en zengin yüzde 10’luk kesimin, en fakir yüzde 10’dan 15,2 kat daha fazla serveti olmasıyla gelir eşitsizliğinde dünya üçüncüsü durumunda. Türkiye’nin önünde ikinci Şili ve birinci Meksika var. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, “Artık bardağı taşıran son damla noktasındayız. Gelir eşitsizliği tarihi zirvelerde. Hükümetler bu sorunla mücadeleden kaçarak kendi geleceklerine zarar veriyorlar” diyerek bu durumun sürdürebilir olmadığını açıklıyor.
Gelir dağılımında iyileştirmelere gidilmesi, sosyal politikaların daha çok hayat bulması, yoksullara soluk aldırmaktan başka toplumsal barışın devamı, diğer bir söylemle, yoksulluğun bitirilmesi anlamına gelmiyor, aksine sistemin devamının korunması anlamına geliyor.
Siyasal Partilerin, yoksullukla mücadele programlarında artan çocuk emeğinin sömürülmesinden pek söz edilmedi. Oysa artan çocuk emeği sömürüsü yoksulluğun bir diğer göstergesidir. TÜİK’in en son 2012 yılı için yayınladığı “Çocuk İstatistikileri 2012” verilerine göre 6-17 yaş grubundaki çocukların 8 milyon 396 bini çalışıyor. Bu çocukları çalışma yaşamına iten ailelerinin yoksulluğundan başka bir şey değildir. Bu çalışan çocukların yüzde 49,8’i okula giderken, yüzde 50,2’si okula gidemiyor.
Siyasal Partilerin açıkladıkları programlarla yoksulluğa karşı mücadele edilmesinden, yoksulluğun bitirilmesinden söz edilmesi insancıl ve vicdan sahibi olduklarını göstermeye yeter mi bilmiyoruz. Bu “insancıl” programlarda çocuk emeğinin sömürüsünün engellenmesi kendine yer bulmazken, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasından değinilerek geçildi. Adil bölüşümden, zenginliğin tabana yayılmasından söz edilirken, yoksulluğun asıl nedeni olan zenginliğin bitirilmesinden hiç söz edilmedi.
“Üretimi genel doğa yasaları belirler; bölüşümü toplumsal olumsallık…”[3] Yoksulluğu var eden “bölüşümün toplumsal olumsallık” tarafından belirlenmesidir. Bunu bir doğa yasası gibi algılayanların ve algılatma çabası içinde olanların sömürüyü olduğu gibi adil olmayan bölüşümün de devamından yana olduğunu itiraf etmiş olurlar. Bu bakışla yapılmış programların samimi olduğundan, yoksulluğu bitireceğinden söz etmesi imkânsızdır.
Çünkü yok edilmek istenen yoksulluk, tespit edilirken ve alt alta sıralanan yoksulluk nedenleri arasında özel mülkiyetin varlığından söz edildiğine, asla rastlamayız. Bir toplumda yoksulların, yoksulluğun var olmasının asıl nedeni bir kesimin aşırı zenginliği değil, zenginliğin, yani özel mülkiyetin varlığıdır.
Yoksullukla mücadele, yoksulluğun bitirilmesi, özel mülkiyetin sonlandırılması, zenginliğin de bitirilmesiyle olacağı akla hiç getirilmek istenmez.
Seçim meydanlarında uzun uzun anlatılan yoksulluğun bitirilmesi, adaletsizliğin ortadan kaldırılması düzeyinde de olsa, yoksullukla mücadele edilmesi önemlidir. Ancak bunun için öncelikle siyasal partilerin verdikleri sözü anımsayarak ellerini taşın altına koyma yürekliği göstermesiyle mümkündür…
Hasan KAYA
14 Haziran 2015 Pazar
—————————————
[1] Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji 29 Mayıs 2015 sf. 8
[2] Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji 29 Mayıs 2015 sf. 8
[3] Karl Marx, Grundrisse 1, Sol Yayınları sf. 27