Sökülen Zeytin Ağacıyla güçlenen iktidar…

[columns ]
[column size=”1/1″]Üç kuruşluk kazanç için dereleri, tüm doğasını bozarak yok ediyorlar. Ağaçları kesiyorlar. Bin yıllık zeytin ağaçları köklerinden sökülüyor.

Olur, olmaz yerlere termik santral, nükleer santral kurmaya çalışıyorlar. Bölünmüş yol sevdasına, dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde göremeyeceğiniz genişlikte yollar köylerin, kasabaların ortasından geçiriliyor.

O da yetmiyor, aynı bölünmüş yollara pareler giden otoban inşaatları başlatılıyor, yeni havaalanları, köprüler inşa ediliyor.

Sorduğunuzda hepsi hizmet aşkının ürünü oluyor. “Gelişen, büyüyen Türkiye” diyorlar.

Tabi ki; yalan…

Uzun yıllar büyük burjuvazinin gölgesinde kalmış olan taşra burjuvazisinin palazlanmasına çalışılıyor. Sırtını bu taşra burjuvazisine dayamış olan siyasal iktidar onları tarih sahnesine taşıyor.

Siyasal iktidar taşra burjuvazisini güçlendirdiği oranda kendini güçlendiriyor, iktidarını sağlamlaştırıyor. Bu anlamda her sökülen zeytin ağacıyla siyasal iktidar güç kazanıyor, kalıcılaşıyor.

Aynı bakış açısıyla her ölen madenci, inşaat işçisiyle iktidarın sağlamlaştığını söylemekte mümkün.

Bu taşra burjuva sınıfın palazlanması yanında, iş güvenliği, işçi sağlığı önemli olmuyor. Madenler, inşat şantiyeleri ölümün kol gezdiği alanlar oluyor.

Çalışanların aldığı asgari ücret, emekliye verilen emekli aylığı cep harçlığı düzeyinde kalıyor. Ekonomik demokratik haklar birer birer yok ediliyor ve/veya kullanılamaz hale getiriliyor.

İşçi, memur ve emekli örgütleri işlevsizleştiriliyor. Güçleri kırılmaya çalışılıyor.

Barış süreci, Alevi açılımı gibi demokratikleşmeye yönelik söylem özünde taşra burjuvazisinin açgözlü sömürüsünü, talanını örtmek için bir araç oluyor.

Ordunun ihalelerine düne kadar büyük burjuvazinin küresel sermaye ile birlikte girdiği ihalelere artık bu taşra burjuvazisi giriyorken savaşın son bulması, barış sürecinin tamamlanması bir hayaldir.

Barış süreci ancak, sınırların ötesinde bir savaşa hazırlanıldığı dönemlerde gündeme giren bir araç olarak belli bir süreliğine hayat bulabiliyor kendine.

Doğanın süren kıyımını, derelerin kurutulmasını, zeytin ağaçlarının sökülmesini ve “barış sürecini” bu perspektiften görmedikçe olup biteni anlamak imkânsız olurken, yanılmak kaçınılmaz oluyor…

Hasan KAYA
09 Kasım 2014 Pazar
[/column]
[/columns]