Suriye Meselesi, doluya da, boşa da konması zor bir konu gibi önümüze getiriliyor. Kafalar son derece karışık…
Aslında burada kafa karışıklığından çok kafaların karışık olması istendiğinden söz etmek daha doğru olur.
Küçük bir kesimi dışarıda bırakırsak, herkesin üzerinde hem fikir olduğu tek nokta Esat rejiminin son derece baskıcı olduğu ve gitmesi gerektiğidir.
Hangi gerekçe ile olursa olsun, böyle bir rejimin desteklenmesi mümkün değil.
Ancak bir rejimin baskıcı olması, onun dış müdahalelerle gitmesini istemeyi haklı çıkarmaz. Üstelik geçmiş birçok örneğinde gördüğümüz gibi dışarıdan müdahalelerle bir yere varılmayacağı da orta.
Ama bazı kesimler için bunun hiçbir önemi yok.
Muhalefetin arkasında, hatta baş aktör olarak küresel sermayenin ve onun taşeronlarının işin içinde olması, sonunda Suriye halklarına özgürlük ve demokrasi getirecekse, üzerinde konuşulacak konu olmayı hak dahi etmiyor.
İlk bakışta son derece özgürlükçü ve demokrasi yanlısı bir tutum gibi gözükmesi, bu görüşün rahatlıkla yüksek sesle dillendirilmesine kolaylık sağlıyor.
Bu görüşün, demokrasi, insan hakları söylemleri ile yeni gibi gözüküyor olma da; hiç de yeni değil.
Benzer söylemlerle; kapitalizmin geri ülkelere, medeniyet götürdüğü savunulmuş ve sömürgecilik haklı gösterilmeye çalışılmıştı…
Bugün Arap Baharı diye adlandırılan sürecin, özünde küresel sermayenin, kısmen kendisine kapalı olan pazarları sınırsız sömürüsüne açmayı hedeflediğini saklama gereği dahi duymuyor. Ancak bu ekonomik hedeflerin ötesinde küresel sermayenin, siyasal hedeflerini gerçekleştirirken dünya halklarına verdiği oldukça net ve önemsenmesi gereken bir mesajı var…
Şimdiye kadar herkesin (bazı sol çevreler de dâhil) görmezden geldiği bu mesaj, Irak işgali ile verilmeye başlanmış Arap Baharı ile de verilmeye devam ettirilmiştir.
Mesaj çok açık;
Küresel sermaye kendisine kapatılacak en küçük pazarın kilidini müdahale anahtarı ile açacağını ilan ediyor…
Bu ne demektir?
Küresel sermayenin yenidünya düzeninde, demokratik, tam bağımsızlığın mümkün olmayacağının ilanıdır bu.
Tam bağımsızlık gibi demokrasinin de varlığı küresel sermayenin ve onların ülkedeki uzantılarının çıkarlarına son vermeden mümkün olmaz.
Bu hem siyasal hem de ekonomik olarak “el kapılarının” kapatılması, küresel sermayenin ve onun uzantılarının ülkedeki sömürüsüne son verilmesi, pazarların ellerinden alınması anlamına gelir.
Böyle bir ülke, ne kadar demokratik olursa olsun, küresel sermayenin saldırı hedefinde olacaktır. Saldırmak için bahane bulmak veya onları var etmek hiç de zor olmayacaktır…
Suriye’ye saldırıları, dışarıdan bir müdahale ile demokrasi götürme yalanlarını teşhir ederek boşa çıkarmak, aynı zamanda küresel sermayenin bu mesajını da boşa çıkarmak olacaktır.
Hasan KAYA
14 Aralık 2012 Cuma