Bir kere şunda anlaşalım: ABD, ne Ortadoğu’da ne de dünyanın bir başka yerinde otoriter, baskıcı rejimlerle hiçbir sorunu olan ülke değil. ABD’nin tek sorunu bu rejimlerin kendi denetiminde olmamasıdır.
ABD’nin demokrasi, insan hakları da umurunda değil; bunu biliyoruz. Irak’ta yaşananlar ortada.
İkiyüzlülüğün hiç gereği yok. ABD’nin ne Ortadoğu’da ne de dünyanın başka bir yerinde kendisine karşı olmayan hiçbir otoriter, baskıcı rejimle sorunu olmadı. Birçok eli kanlı faşist diktatörün iktidara gelmesinde doğrudan veya dolaylı ilişkisi oldu. Örneğin Ortadoğu’nun baskıcı rejimleri arasında Suudi ve Kuveyt yönetimlerinin adı geçmiyor.
İnsan hakları noktasında Suriye, İran ile Suudi Arabistan ve Kuveyt arasında ne kadar fark var. Neden birileri otoriter, baskıcı olurken diğerlerinden hiç söz edilmiyor? Suriye’nin, Lübnan’ın iç işlerine müdahalesi, bazen açık işgalinden söz edenler, bunu sorun olarak görenler, İsrail’in Filistin topraklarındaki yayılmacılığı ve işgalinin neden sözü etmezler.
ABD’nin bölgenin siyasal ikliminin değişmesini gerçekten istediğine çocuklar bile inanmıyor. İşine geldiği zaman ince ayar yapacak “çocukları” olmadan bölgede istediği gibi at koşturamaz. Bunu herkes biliyor.
Ortadoğu’da ABD yayılmasını ve hegemonyasını asıl tehdit eden unsur, bölgedeki otoriter, baskıcı rejimler değil, bölge ülkelerinin hızla demokratikleşmesi olabilir. Bu gerçeğin altını kalınca çizmekte yarar var. Bu gerçeğin Amerika tarafından bilinmediğini varsaymak saflık olur.
Görüldüğü gibi Amerikan yönetimini sevmemek için yeterli nedenlerimiz var. Amerikan yönetiminin demokrasi ve insan hakları söylemini samimi bulmak ve buna inanmak safdillik olur.
Unutanlara anımsatalım hemen. 10 Mayıs 2003 Avusturya’da yayımlanan günlük Der Standard gazetesinde Gerhard Plott imzasıyla, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in Türkiye’ye yönelik sözlerini sert bir dille eleştiren bir yazı çıktı.
Gazete söz konusu yazısında: Wolfowitz’in Türkiye’ye getirdiği suçlamadan söz ederek bunun kabul edilemez olduğunu yazıyordu.
“Her zaman demokrasi, hoşgörü ve özgürlükten bahseden Wolfowitz, TBMM gibi demokratik yollarla seçilmiş bir kurumdan, hukuka uygun olarak alınmış kararlarını, ABD talimatı üzerine, itirazsız değiştirmesini talep ediyor” diyerek devam ediyor ve “Wolfowitz’in Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik eleştirilerinin ve ordudan beklentilerinin çirkin olduğu”nu söyledikten sonra şu görüşlere yer veriyor. “Wolfowitz, TBMM’nin kararı konusunda sustuğu ve milletvekillerini hizaya sokmadığı için orduya da atıp tuttu. ABD yönetiminin üst düzey temsilcisinin, demokratik bir ülkede ordunun neredeyse iktidarı ele almasını talep etmesi çok çirkin ve ABD dış politikasının dost ülkelere karşı yeni ve ürkütücü bir şeklini ortaya koyuyor” yorumunu yapmaktaydı.
Bütün bunlar Irak’a “demokrasi” götürme iddiası ile yapılıyordu. Irak’a demokrasi götürmek isterken, Türkiye’de demokrasinin askıya alması istenebiliyor.
Bu gün aynı oyun Suriye yönetimini hizaya sokmak için gündemde. Bu sefer ABD savaşa giren taraf olmak yerine bu işi Türkiye’nin taşeronluğu ile yapmaktan yana… Bunun Türkiye demokrasisi için nelere mal olacağı da doğrusu hiç umurunda değil…
Türkiye’de demokrasinin olması Amerikanın işine gelmeyebilir, buna şaşacak değiliz. Kızıp öfkelenmeye de gerek yok. Önemli olan demokrasinin insanımız ve ülkemizin yararına olduğunu bilmemizdir.
Gerisi lafı güzaf…
Hasan KAYA