Büyük şehirlerin kalabalık kavşaklarında, büyük alanlarında kâğıt mendil, sakız bazen simit satan, bir köşeye oturmuş derme çatma bir boya sandığı ardında bir yandan “Boyayalım abiler, parlatalım” diyen, aklı yarım kalmış oyunlarında olan çocukları siz de gördünüz…
Bu çocukların yanından geçen, yaşadıklarına tanık olanlar üzülür. Bir şeyler yapma isteği bizi harekete geçirir. Hiç ihtiyacımız olmasa da bir mendil, bir simit alırız. Bu aslında çaresizlikten yapılmış bir yardımdır.
Hepimiz biliriz; bu çocuklardan bir şeyler satın almak bu çocukları sokağa bağımlı kılar. Çocuk sokakta yaptığı satıcılığın bir getirisi olduğunu gördükçe sokaktan kopmaz ve daha çok sokağa bağlanır. Ya da ailesi tarafından sokağa itilir. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki ister aileler, ister çocuğun kendi isteği ile sokağa inmesi, sokak satıcılığına başlaması keyfi değildir.
Bu çocuklar üzerine yapılmış sınırlı çalışmadan öğreniyoruz: Aileler çocuklarını çoğu zaman gözyaşlarıyla sokak satıcılığına yolluyorlar. Ve ailenin ihtiyacı olmasa çocuklarını böyle bir iş için asla sokağa itmeyeceklerine her nedense inanıyorum. Ya da inanmak istiyorum…
Birçoğumuz böyle düşündüğümüz için bu çocuklardan alışveriş yapılmasının yanlışlığını bilerek alışveriş yapıyor.
Çocuklarına, gençlerine sahip çıkamayan toplumlar geleceklerinden umutla söz edemezler… Çocuklarımız sokaklarda, gençlerimiz gelecek kaygısı taşırken umutlu olmak elbette zordur. “Bir şeyler yapıp bu kötü gidişe dur demek lazım” diyenlerin sayısı hiç de azımsanacak kadar değildir. Ancak bir şey yapmak bunu bilmek ve yapma isteği duymak kadar kolay değildir.
Toplumumuzun bu gün içinde devindiği birçok sorunun asıl nedeni, çoğu zaman eğitim düzeyimizin geri olmasındandır. Türkiye’de eğitim görme ortalaması 4. sınıf gibi çok düşük bir düzeydedir. Eğitim düzeyi gelişmiş bir toplum, sorunlarını aşmanın yollarını kendi imkânları içinde mutlaka bulur.
Özenilen batılı toplumların gücü ve bizim özlediğimiz yerde olmalarının çok basit bir kaç nedeni var.
Ekonomik siyasal sistemlerinin işlerlik içinde olmasının temelinde yatan en önemli etmenlerin başında, bu toplumların örgütlü olmaları sayılabilir. İyi eğitimli olmaları bir yana bu toplumlarda sivil örgütlenmelerin çok ileri düzeyde olduğunu biliyoruz. Örneğin 10 milyon nüfuslu Belçika gibi küçük bir ülkede 30 milyon dernek üyesi var.
Biz ise ülkemizin, toplumun (hatta dünyanın) sorunlarını konuşmaktan hoşlanıyoruz. Gören politika ile içli dışlı olduğumuzu düşünür, politika yaptığımızı sanır… Sorunlar alt alta sıralamak ve yakınma düzeyini aşmayan söylemler politik bir yaklaşım değildir. Konuşmaların yakınma düzeyini aşıp sorun çözen, sonuca varan boyuta gelmesi politik bir yaklaşım olur.
Bildik sorunları bildik söylemlerden kurtaramaz ve her konuşmanın mutlaka bir sonuca varmasını becermezsek, şikâyet ettiğimiz sorunları sürekli yaşmaktan kurtulamayız…
Yaşadıklarımız ne aşılmaz ne de kader. Yeter ki damla olmayı göze alabilelim…
Hasan KAYA