Çevremdekiler söyleyince fark ettim. Son zamanlarda çok sık küfür ediyorum. Eleştiri, uyarı yakınızdan, en sevdiklerinizden de gelse insan önce biraz bozuluyor.

Ne yalan söyleyeyim, biraz bozuldum, yüzümün kızardığını duyumsadım, utandım…

Kendime çeki düzen veriyim, dikkat edeyim derken, fark ettim ki, hep belli, bildik kişilere, belli siyasilere, beli köşe yazarlarına, spikerlere küfrediyorum. Yani gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenlere.

“Olsun, ne halt ederlerse etsinler, yine de küfür etmemek lazım” diyorum kendi kendime. “Usturuplu, ağır sözler bulmak, belki daha derinlikli sözler, tümceler kurup, yerden yere vurmak lazım o soytarıları” derken, Can Yücel’in; “Lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?” sözü aklıma geliyor.

“Nasıl anlatayım?” sorusu havada bırakıyor bütün düşündüklerimi. Yeniliyorum kendi kendime; “Nasıl?”

Küfürden daha usturuplu, daha ağır, daha derinlikli, daha kısa, daha kestirme; bir duyguyu, bir düşünceyi ifade edecek söz var mı?…

Bir an için; varla, yok arasında gidip geliyorum “yokta” karar kılmam uzun sürmüyor.

Anlaşıldı!

Eşe dosta, çevremdeki arkadaşlara duyurulur; dilim, küfürsüz olmayacak, duymak istemeyenler kulaklarını kapatabilirler…

Çaresi yok, alışacaklar. Gülü seven dikenine katlanacak…

Küfrün günah olduğu, alt kültür gruplarının dili olduğu zırvalarına sarılıp sözüm ona bir eleştiri geliştirmek isteyenler hiç durmasınlar. Ellerinden geleni yapsınlar. Meydan geniş, her zırvalığı kaldırabilir.

Ama unutmasınlar, bütün hayatı doğru duvar örmekle geçmiş babam, hırsız arsız biriyle baş edemediğinde, sıkışınca “Hay ben küfrün adını günah koyana” der başlar, sonra da; ağzını doldura doldura bir güzel küfür ederdi.

Evet, anladınız, genlerde de var küfür etmek. İşte tam da oradan başlayabilirim ben de…

Gerektiği yerde, gerektiği kadar, hak edeni yakalarsam, gözünün yaşına, boyuna posuna, mevki, makamı nedir demeden basarım küfrü.

Hasan KAYA
8 Mayıs 2015 Cuma