1Bayram değil seyran değil. Ramazan ayına ise daha aylar var. Peki, nedir bu gazetelerdeki Diyanet eskilerinin dini sohbetleri. Buna gerek duyulmasının altındaki gerçek nedir?

Din elden gidiyor desek değil.

Türkiye her şeyi ve her yanıyla eskisinden dindar bir ülke görünümü veriyor. Bir yandan gündelik hayatın giderek daha da dindarlaşması yaşanırken “ılımlı İslam” tartışmaları sürdürülüyor. Diyanet eskisi köşe yazarlarını var eden gerçek, daha çok dindarlaşan toplumun, oluşan haklı ve somut talebi gibi karşımıza çıkıyor.

Uzun yıllar sürdürülen inatçı bir mücadele ile buraya varıldı. Adım adım gündelik dil dinsel terimler ve sözcüklerle şekillendirildi. Besmelesiz söze başlanmıyor, kepenk açılmıyor. Evden çıkışın/girişin hangi ayakla olacağına dikkat ediliyor. Ezan saati radyolar susuyor, televizyonlar kapatılıyor.

Çağdaşlık, laiklik üzerine kimseye sıra vermeyen Medya, üç gazete satma kaygısıyla dindarlaşan ülkenin daha da dindarlaşmasına katkısını esirgemiyor.

Medyanın da katkılarıyla din her zamankinden fazla gündelik hayatın içinde hissedilir bir konuma geldi. Hükümetin bilerek veya bilmeyerek (daha çok bilerek) bazı konuları gündeme getirmesi, her seferinde din ve İslam tartışmasına dönüşüyor. Her şey, dini tartışmak için bir bahane oluyor. İmam Hatipler ve türban her fırsatta dini tartışmanın araçları gibi işlev görüyor.

Bunlar yetmezmiş gibi bir de “dini bütün” hatunların denize girmeleri için yapılmış ve adına “tesettür mayoları” denen palyaço kıyafeti ile gündeme gelmeleri sağlanıyor. O da olmadı R.T. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma olasılığı ve Emine Hanımın “başörtüsüyle” gündemde kendine yer buluyor.

Ana muhalefet lideri Deniz Baykal boş durur mu? O da üzerine düşeni yapmakta gecikmiyor. El Aksa da namaza duruyor, Prof. Dr. Gazi Yaşargil için düzenlenen ödül töreni sonrası, Medyanın duyacağı biçimde içki kullanmadığını söyleme örneğinde olduğu gibi dindarlığının vurgusunu yapıyor. Ecevit son halifenin hain olmadığını ileri sürüyor…

Şimdilik iki gazete ile sınırlı olan diyanet eskilerinin köşe yazarlığı ve din sohbetleri yakında diğer gazetelerin de izlemesiyle bir modaya dönüşecektir… Medyada din üzerine yazan veya medyada bulunmasını, köşe sahibi olmasını dindarlığına borçlu olan köşe yazarı zaten vardı… Milliyet de Taha Akyol, Hürriyetin Kanal 7’den transfer ettiği Ahmet Hakan en bilinen isimler. İslamcı köşe yazarlarından başka, Alevi köşe yazarlarının olması da giderek yaygınlaşıyor.

Neredeyse her gazetenin bir Alevi bir de İslamcı köşe yazarı var…

Alevi yazarların kendilerini farklı görmeleri ve söylemlerinin görece farklılığı özde bir farklığın olduğu anlamına gelmiyor. İleri sürülen ilericilik, demokratlık, laiklik yanlısı olma inancın içinde kalan ve Alevi doğmasının izin verdiği düzeyi aşmamaktadır.

Her gün doğrudan Dini, İslam’ı işleyen veya dolaylı Din ve İslam üzerine yazılan haber, yorum, makale okumak mümkün. İslamcı yazarlara Alevi yazarları da eklediğimizde, din ile ilgili haber, yorum ve makalelerin sayısı çoğalmakta.

Televizyon kanallarının durumu da yazılı medyadan pek farklı değil. Ana haber bültenlerinde ve bazen de en olmadık programlarda birden karşımıza Yaşar Nuri Öztürk veya Zekeriya Beyaz çıkıyor…

Konu çoktan türban değil… Türbanın veya kapanmanın İslam açısından gerekliliği tartışılmıyor artık. Magazin programlarına kadar sızan din, mankenleri “Bakmayın siz benim kıyafetime. İşim gereği böyle giyinmek zorundayım. Yoksa ben dinime Allaha sıkı sıkıya bağlıyımdır” demeye zorluyor. Dinin oluşturduğu toplumsal baskı her alanda duyumsanacak kadar açık ve net karşımıza çıkıyor. İnsanlar hiç de gerekmediği halde dinsel inanışlarını afişe etmek zorunda bırakılıyor.

Toplumdan kopmamak ve halkın inançlarına saygılı olmak adına en olmadık hurafelere sesiz kalınıyor. Aydınlar susuyor, olmadı İHD gibi demokratik kurumlara saldırıyor. Medya dine teslim… Medyanın “ilerici” kalemleri töre cinayetleri ve AB gündemiyle uğraşıyor. Başbakana, özelleştirmedeki kararlığından ve AB yolundaki “cesur” tutumundan dolayı “demokratlık” payeleri veriliyor, methiyeler diziliyor…

Bütün bunlar olurken din çoktan gündelik hayatın dar sınırlarını aştı ve bilimsel alana burnunu sokmaya başladı. TÜBİTAK da kadrolaşma sürerken; Organ nakli ve Plastik cerrahinin “dinimize” uygunluğu tartışılıyor. Ne şişi, ne kebabı yakmamada ustalaşmış “din bilginleri” ortalama cevaplarla dini, İslam’ı hayatın her alanına sokmaya çalışıyorlar.

Görsel medyanın tartışma programlarının son günlerdeki vazgeçilmez konusu Alevilik.  Kavgalarla biten, Aleviliğin gerçek sorunları ve tanımına ulaşmayı asla amaçlamayan bu programlar, bir başka boyutu ile dini, İslam’ı yine gündemde tutmaya hizmet ediyor.

 Hasan KAYA

5 Temmuz 2005, Evrensel Gazetesi