Bizim oralarda kendini, dediğini bilmez adamlara “tır vır vır” der güler geçerler. Herkesin dalga geçtiği bu adamları gülmek için konuştururlar. Bunun dışında onlara söz veren, dinlemeye gönüllü kimse bulamazsınız.

Onların neye sevindiğini, neye üzüldüğünü kestirmek zordur. Cahil cesaretti ile memleket meselelerini konuşur, her gün vatanı böler, yeniden kurtarırlar. Çoğunlukla çam devirir, ortalığa nefret tohumları saçarlar.

“Son zamanlarda ortalık bu adamlardan geçilmiyor.” dememe kalmıyor, onlardan biri, suyun başındaki karşımda bitiveriyor. Konuşmaları, basına verdiği demeçleri okudukça; babamın da sık kullandığı o küçük söz dizimi aklıma geliyor.

“Al sana bir tır vır vır daha…” diyorum.

Hani imkân olsa; bu ülkeyi yönetenleri sıradan bir vatandaş olarak, alıp bir mahalle kahvehanesine veya Anadolu’da her hangi bir köyde söğüt gölgesine götürsek, çok sürmez; bir iki söze katılınca ne olduğu anlaşılır.

Kesin önce ortalık karışır; “bu adam ne diyor böyle” diyerek dövüşe hazır ayağa kalkanlar olur… Sonra araya kimsenin girmesine gerek kalmaz, bizimkisi geri adım atar; “yok ben öyle bir şey demedim” der ortalık sakinler, bir şey olmamış gibi herkes önüne döner.

Soran olursa; “tır vır vır biri” der güler geçerler…

Bir daha canları sıkılır, eğlenmek isterlerse döner takılır, konuşturur, güler eğlenirler.

Mahalle kahvehanesinde, köyde söğüt gölgesinde böyle adamlar eğlenceli olurlar. Ama yöneten, mevki makam sahibi olunca, insanın canı fena halde sıkılır, hatta yanar…

Çünkü o mevkide, makamda salt kendini temsil etmez bu adamlar. Kendine oy verenleri, vermeyenleri bütün ülkeyi temsil ederler.

Utanılacak bir şey yaptıklarında istedikleri kadar; “ben öyle bir şey demedim” desinler, o utanç hepimizin olur.

Bu satırları okuyan okur; “peki, bu adamları kim seçiyor?” sorusunu da haklı olarak, sormayı aklından geçirir…

“İşin bu kısmı, derin sosyoloji ve siyaset bilimi gerektiriyor. Ne yalan söyleyeyim; o da beni aşar” deyip işin içinden sıyrılacak değilim.

Önce şunu diyeyim: bizim halkımızın bütün bilimsel disiplinleri şaşırtacak, alt üst edecek bir yanı var. Ama yine de bilim içinde kalarak bilimsel bir açıklama yapmak elbette mümkün. Ben kendi gözlemlerimle yola çıkarak, kendi gördüklerimi anlatmakla yetineceğim.

Bu halk, allanmış pullanmış, Bursa kumaşı giymiş eşeği uzaktan tanır, alkışlamaktan geri durmaz. Bazen de; değneği kapar, dokuz köy öteye sürer, kurtlara yem eder…

Tersi, ters bu halkın…

Ama hemen söyleyeyim; çoğu kez, birini alkışlaması ona inandığından, ondan beklentisi olduğundan değil; havaya sokup “gör belanı” demek içindir.

Bazen de; yol bilenin uzak durmasına, korkmasına, susup oturmasına kızar onlara inat gider alkışlar, allar pullar adam eder. Oturup ortalığı karıştırmasını, bağırıp çağırmalarını sessizce bıyık altından gülümseyerek izler.

Ama günü gelince; kim olursa olsun, kim olduğuna bakmadan en büyük dersi vermekten de geri durmaz.

En olmaz adamları, en olmaz zamanlarda, en yükseklere çıkarıp birden bırakır.

İşte o düşüş yaman olur, son olur…

Hasan KAYA
17 Eylül 2012 Pazartesi