Erdoğan’ın belirlediği Suriye politikası, birçok zikzak yaşayarak sonunda, Arap Baharı rüzgârının Şam’ı da vuracağı hesapları üzerinden bölgede oyun kurucu olmayı öngörüyordu. Bu amaçla, ne olduklarından çok ne kadar güçleri olduğu hesabı iyi yapılmayarak muhalif grupların desteklenmesiyle, Esad’ı devirme planı yapılmaya başlandı.

Esad’ı devirmeyi hedefleyen bu plana, Türkiye’nin bu kadar hevesli, deyim yerindeyse balıklama atlamasının nedenini sorguladığımızda; Erdoğan’ın, Şam Emevi Caminde Cuma namazı kılmayı istemesinden başka elle tutulur bir nedeni yok.

Muhalif gruplarla yapılan toplantılar, oluşturulan “Özgür Suriye Ordusu” bu planın sonuca ulaşmaktan çok uzak bir aracı olduğunun görülmediğini kabul etmek saflık olur. Bu oluşumun, kısa zamanda adından söz edilmez olması da, ne kadar derme çatma bir oluşum olduğunu zaten fazlasıyla gösteriyor.

Erdoğan ve Türkiye’nin bunu görüp görmediğinden çok emin değiliz, ancak Türkiye bu derme çatma yapı içinde Kürtlerin de özelikle olmasını istedi. Bunu istemenin asıl nedeni Kürtlerin iyi savaşçılar olması, bugün ulaştıkları başarılar hesaplandığı için değildi. Bu yapı içinde Kürtlerin daha kolay denetlenebilir olacakları hesabıydı.

Ama öyle olmadı.

Esad çok önemli bir stratejik hamle yaparak özellikle Kürt bölgelerinden askerlerini çekti. Bu hamleyle, Kürtler hiç hesaplanmadığı bir biçimde özgürleşti. Kendi bölgelerinde özerk yönetimi inşa ederek örgütlenirken, İslamcı örgüt ve gruplarla aralarına bir mesafe koydular. Bu, Türkiye’nin hiç istemediği, hiç öngörmediği bir şeydi.

Böylece Türkiye’nin baştan beri korktuğu, başına gelmiş oldu. Bu yapılan bütün hesapların tutmadığının da açık göstergesiydi. Bu duraksamadan başlayarak Türkiye, Suriye politikası iflas etmiş oldu. Türkiye bu hamleyle radikal İslamcı gurupların kucağına düştü. IŞİD’den medet umar oldu. Çünkü artık asıl hedef, (kim ne derse desin) Esad değil, Kürtlerdi.

Türkiye’den bakınca hala Esad’ın devrilmesinden söz edilse de, artık Esad o kadar da önemli değildi. Türkiye’nin öncelikleri değişmiş, Şam ile Türkiye arasına aşılması zor engeller girmişti. Her şey bir yana, Türkiye’nin güney sınırı hemen hemen tümüyle Kürtlerin kontrolüne geçmişti.

Türkiye’nin yanlışları, Esad’ın zamanında, yerinde atığı stratejik adım, Kürtlerin durumu son derece akılcı okuması, doğru hamlelerde bulunması, Ortadoğu’daki dengeleri alt üst etti. Bu yeni durum, en çok da Türkiye’yi zorda bırakmaya başladı.

Artık, şimdi Irak’tan sonra Suriye’de de özerk, özgür bir Kürt bölgesinden söz ediyor olmamız, Türkiye’nin Kürtleri için son derece ciddi bir moral, Türkiye’nin korkulu rüyası olmaya başladı.

Deyim yerindeyse, Türkiye’nin, Suriye’de başlattığı yangın, hiç ummadığı şekilde büyümüş, kullandığı yanlış söndürücülerle de, hiç ulaşmasını istemediği yerlere ulaşmış oldu…

Suriye politikasında yaptığı hatalardan, öngörüsüzlükten dersler çıkarmamış olan Erdoğan ve Türkiye şimdi aynı hataları Doğu ve Güneydoğu da yapmaya başladı. Başlattığı yangını kontrolünde tutabileceğini varsayan Erdoğan’ın atığı adımlar 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından çatışmaların başlatılmış olması, 12 Eylüle giderken, 11 Eylüle kadar sürmekte olan çatışmalı ortamın bir günde son bulmasını da anımsatarak, burada devletin derinlerinden uzanan bir eli açıkça işaret ediyor.

Çatışmaların yeniden başlamasından bu yana kimi çevrelerin 90’lara dönme korkusunun ötesinde büyük bir tehlikenin ülkeyi beklediğini görmediklerini hemen belirtmeliyiz. Dikkat edilirse, 90’larda kırsalda, dağlarda süren çatışmaların merkezi şehirlere kaymış görünüyor. Bu çatışmaların daha yıkıcı sonuçları olacağı, toplumu ayrıştırmaya doğru götüreceğinin risklerini de içinde taşıdığını söylemeye gerek dahi yok. Şimdiden kimi kasabalarda, şehirlerde güvenli bölge, gece sokağa çıkma yasağı ve sıkıyönetim ilan edilmesi sonrası, gördüğümüz manzara kabul edilemez olmanın ötesinde, iki halkı birbirinden uzaklaştıran sonuçları içinde taşıyor. Aynı şekilde asker ve polis ölümleri, cenazelerin yeniden ülkenin dört bir yanına gidiyor olması, bu bölünmeyi hızlandıracak bir unsur olacaktır.

Üstelik bütün bunların AKP’nin tek başına hükümet kurabileceği bir seçim sonucu almaya yönelik olduğu, ancak seçim sonuçlarının pekte istenecek sonuçları vermeyeceği söylenmesine rağmen sürdürülmesi akıl alır şey gibi gözükmüyor.

Öteden beri izlenen yanlış politikalara AKP tek başına iktidar olma hevesiyle yenilerini ekledi. Yıllarca onca sivil siyasetçi içinden bir muhatap çıkaramayan/yaratamayan Türkiye sonunda istemeye istemeye İmralı Adasına mahkum oldu. Şimdi aynı yanlışları daha derinleştirerek sürdürüyor. HDP’yi görmezden gelerek, terörist ilan ederek, toptan bir savaş ilanıyla son Kürdü de kendinden uzaklaştırıyor.

Kürtler inatla ısrarla barış, kardeşlik derken, bunun bir süre daha devam etmesi, kaçınılmaz olarak Türkiye’nin istemediği bir noktaya ulaşmasına neden olabilir. Türkiye AKP’nin iktidar hırsı uğruna bölünebilir, Kuzey Kürdistan Özerk bölgesi şekillenebilir. Türkiye, Erdoğan eliyle bütün Kürdistan’ın özgürleşmesini sağlayan tarihsel bir yol oynayabilir.

Eğer burada bir devlet aklından söz etmek mümkünse, onun akılsızlık olduğunu söylemek gerekir.

Hasan KAYA
20 Ağustos 2015 Perşembe