Son zamanlarda sıkça duyar olduk. Okumuş, kariyer yapmış adamlar kadınlar, tarikatçı çıkıyorlar. Üç kuruşluk aklı olmayan tarikatların şeyhleri, sözüm ona dini önderleri önünde el pençe divan secdeye geliyorlar. Bırakın sakallı sarıklı adamları, kadın peygamberler çıkıyor, tarikat liderliğine soyunuyor, bu sözüm ona okumuş adamları bu kadınların önünde dize getiriyor.
Akılın, bu kara cahillik önünde dize gelişi ister istemez insanı ürkütüyor.
Bu süreç, Necmettin Erbakan’ın tarikat liderlerini Başbakanlıkta ağırlamasıyla ivme kazandı. Bunun öncesinde Demirel, Özal ve hiç de bunlardan daha az suçlu olmayan Kenan Evren, 12 Eylül rejimi var.
Düne kadar sokağımızdaki yaşlı bir amcanın, sarıklı, sakallı, eşinin başı örtük arkasından üç adım geriden yürümesini doğal karşılamaz, yadırgardık. Bugün Üniversite öğretim üyesi, profesörler, doçentler, okumuş, ağzı bir dolu laf yapan sözüm ona aydın geçinenlerin bu duruma düştüğünü görüp şaşırıyoruz. Trenlere mescit yapılmasını isteyen, peygamberliğini ilan eden eşinin yanında sallabaş kendinden geçmiş bu adamlar, oğullarının ısrarla din eğitimi almasına uğraşıyor, dokuz yaşına gelen kızlarının başını örtmesiyle övünüyor. Çoğunun, biri imam nikâhlı diğeri resmi iki eşi var ve gerektiğinde eşler bir “boş ol” deme ile boşanıyor.
Eskiden her fırsatta Viyana, Paris kapılarına dayananlar oldurdu, bunlara “Batı özentisi” der kızardık. Şimdilerde yol değişti, yön değişti, Mekke, Medine yolunda hacca, umreye gidiyor çoğunluk…
Herkes de dine bir saygılı oldu ki sormayın. Yatıp kalkıp din konuşuyoruz, turban tartışıyoruz. Ezan okunurken radyo susturulur, televizyon kapatılır oldu. Her gazetede eski bir diyanetçi, TV kanallarında sabah akşam ahkâm kesen bir gözü yerde diğeri gökte sözüm ona din bilginleri soytarılar. Tarot, yıldız falı, akşamcıdan hiç inanmayanına, Alevi’sinden Sünni’sine yaratana ant olsun hepimiz Müslümanız. Ha gayret; az kaldı yüzde yüz olmaya.
Din ve vicdan özgürlüğüdür deyip geçelim diyorsanız geçin, ama bana soracak olursanız bir de oturup düşünün derim. Zira burada insanların bir din seçme özgürlüğünden farklı bir şeyler de var.
İnsanın aldığı eğitim düzeyi ne olursa olsun, inançlı olabileceğini yadsıyamayız. Bu insan tüm unvanlarına rağmen inançlarını yaşamak isteyebilir. Gider camiye namazını kılar, orucunu tutar, hacca da gider gelir. Buraya kadar hiçbir sorun yok.
Anlaşılmaz olan, sağlıklı insan aklının kabul etmediği; tarikatlar ve tarikatların başında ne olduğu beli olmayan, her halükarda cahilliği paçalarından akan, paraya para demeyen, gelir kaynağı belli olmayan bazı
sarıklı sakallı adamların, başlarına taç takmış tesettürlü kadın soytarıların önünde dize gelinmesidir.
Koca adamların bir sünepenin bırakın elini eteğini öpmeyi, elinin değdiği arabanın kapısını öpmesi neredeyse yalamasıdır söz konusu olan. Bu din ve vicdan özgürlüğü, inançları yaşama hakkı olmanın ötesinde bir durumdur.
Bu düpedüz dinin gündelik hayatı kuşatması ve aklı teslim almasıdır.
Hayırlı sabahlar diyerek başlıyoruz güne, inşallahlar, maşallahlarla sürüyor gün.Etek boyu, dekolte derinliği ölçen proflar… Mecliste iki eşli vekiller, imam nikâhlı sanatçılar, sosyete bozuntuları, karşılaşmalara duasız çıkmayan sporcular, uzun donlu denize giren adamlar, astronot kıyafetine benzeyen kadın mayoları, haşemalı güneşlenen kadınlar kızlar, adım başı çarşaf, peçe…
Ama ne gariptir ki; Allah Allah diye gidenlerin cebinde para, kızı düşmüş sokağa, kör olmada gör beni diyor.
Her köşe başında, her dar sokakta, bar, pavyon genç kızlar pazarlanıyor, ırzına geçilen çocuklar, kızlar, taciz, tecavüz, hırsızlık, yalan ve alabildiğine bir talan almış başını gidiyor. Açlar açıklar, yoksullar, sokak sokak işsizler, her boş alana, her parka cami yapmak ile önü alınacak gibi değil. Toplum bununla kurtulmaz, insanlık ayağa kalkmaz…
Din, dindarlık değil bu, baştan sona bir yalan, baştan sona din tacirliği.
Adam olan görür…
Hasan KAYA