Bahçemize gül olmak…

Yeni bir yıla girmeye şurada sayılı günler kaldı. Şapkamızı önünüze koyup, bu yıl içinde yaşadıklarımızı düşünmek için son derece uygun bir zaman.

Dünyamızda yaşananlardan söz edecek değilim. Başlasam sonunu getirmenin olanağı yok. Küresel sermayenin sebep olduğu kiriz ve sonrası, Arap baharının ne çabuk kışa döndüğünü yazmak tek başına sayfalar dolusu yazmayı gerektirebilir…

Kara Afrika’dan söz etmek ise sonu gelmez bir dramın yeniden yazılması olabilir.

Doğanın dengesinden çok dengesizliği, küresel ısınma ve yoksulluğun dünya ölçeğinde giderek yaygınlaştığı da var.

Ülkede yaşananlar da bu yazının konusu olmayacak. Yıl içinde haber ajanslarına düşen ve manşetlere çıkan ne kadar haber varsa, yıl bitmeden medyada özetlenecek, TV ekranlarına yansıyacaktır. Meraklısı olanlar oradan izleyebilirler.

Yargıya müdahale eden edene… Bağımsız yargının olmadığı bir ileri demokrasi bizimkisi ve neresini tutsanız dökülecek halde. Bu yüzden ondan da söz etmek istemiyorum.

Milletvekillerinin aç gözlüğünü de yazmayacağım… Mecliste bolca küfür edilmesi, kavgaların çıkarılmasını sorun olarak göstermek ve bunlardan söz etmek bölücülük olabilir diye değinmeden geçiyorum.

Yoksulluk sınırı giderek düşüyor ve yoksulluk yaygınlaşıyor ama hükümetimiz ve değerli başbakanımız “Ülkede ekonomik dengeler rayına girdi her şey yolunda” deyince bir soru sormaktan başka diyecek söz kalmıyor. Üç kuruşluk yardım kampanyalarında uzayıp giden kuyrukların olmasını, Sayın Başbakan ve hükümeti “insanımızın aç gözlüğüne mi” bağlıyorlar?

Gördüğünüz gibi ülke sorunlarının sonu yok. Az daha devam edersek kimlik konusuna da girmek zorunda kalacağız. Birilerini zorla, duyumsamadıkları bir kimlik sahibi yapmayı, ceplerimize sokulan kimliğin sahibi yapmak kadar kolay sananlara ne diyeceğiz bilmiyorum. Allah ıslah etsin deyip geçmek gerekiyor…

Dünya ve ülke sorunlarına gelmeden kapımızın önünü süpürmekle işe başlamak gerekiyor…  Kapısının önünü süpüremeyenlerin, dünya ve ülke ile uğraşmamalarını salık vermek ukalalığında bulunmak istiyorum.

Kelini göstermekten korkanların şapkasını çıkarmayacağını biliyorum. Ama er geç takke düşer kel gözükür…

İnsan yaşayarak öğreniyor, ezbere yaşanan bir yaşam hiçbir zaman olmadı.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim şeyler arasında, dünya ve ülke meselelerinden ezbere söz edenlerin, aynayı kendilerine çevirmesinin zor olduğu da var. İstemleri dışında kendilerine çevrilen aynada gördükleri kendilerini tanımadıklarına tanıklık da ettim. . İnsanın kendine ve kendi gerçekliğine yabancılaşmasının sınırı yok.

Ezbere yaşamlar olmadığından, yanılgılarımız, hayal kırıklarımız her zaman olacak. Bundan kurtulmanın olanağı yok.

Gül de bilir soğuk elleriyle sokulan sarılan rüzgârın dost olmadığını, her sarılmada, her dokunuşta yaprağını çiçeğini yolmak niyetinde olduğunu.

Her gülün dalını kıran bir rüzgârı olur.

Gül, çiçeği yolunmuş dalı kırılmış da olsa, rüzgârla kokusunu, tohumlarını dört bir yana yayar ve bununla teselli bulmaya çalışır. Bu, kendisini kandırması da değildir.

Çünkü gülü gül yapan dalı, dikeni, açan çiçekleri değildir. Onu gül yapan akılda ve yürekte yer tutan kokusudur…

Yabana diken olacağımıza, bahçemize gül olmayı becerdiğimiz gün büyüyeceğiz…

 Hasan KAYA