“Bir başkadır benim memleketim” şarkı nakaratı değil artık. Dillere pelesenk olmuş içi boş bir lakırdı. Şimdilerde başı biraz sıkışan, bir an olsun durup düşünmeden; “güzel vatanım, cennet vatanım” demeye başlıyor.
Üstelik inanı çok, içten ta yüreğin en derinlerinden gelen duygu yüklü bir sesle söylüyorlar bunu.
Nasıl inanmasınlar?
Vatan cennet olunca; o cennette yaşayanların hepsi de günahsızlar, o cennetti hak edenler oluyor.
Ama ben şimdi gecenin matem karası rengine sığınıp, şeytana uysam, koluna girsem birlikte gezmeye başlasam. Havadan sudan konuşsak, ben sorsam o anlatsa, o görüp gösterse, dönüp; “bu puştlar, bu pezevenkler, bu orospu çocukları buralı değil mi” diye sorsam ne diyeceksiniz?
Şeytana uymaya gelmiyor, dere tepe düz gezdiriyor, üst katlarda perdeleri çekilmiş, kapıda korumaları karanlık odalarda gezdiriyor.
Hiç bilmediğiniz pazarlıkların tanığı, hiç ummadığınız adamların sefil hallerinin bileni yapıyor sizi.
Ecdadını yalan dolan ile bir kıtadan diğerine at üstünde resmeden, bir başbakan, bakanlar görüyorsunuz, halkın acılarına sırtını dönmüş…
Üçe alıp beşe satanları, onurunu da üzerine koyup vatanı satanları, dostlukları pazarlayanları, yalancıların hepsini, o kahpeleri; parmağını uzatıp insanın kör gözüne sokup; “gör” diyor.
En sivri dilini verip “sor” diyor.
Soruyorum: şu darbeciler, işkenceciler, halkı soyan hırsız tayfası, şu baştakilerin hepsi buralı değiller mi, bunların cennete ne işi var?
Dünün “yetmez ama evet” diyenleri, mızrağın sivri ucu kendilerine çevrilip burunlarının dibine kadar uzatıldığında, can havli ile gören/gösteren aydınlıkları ile aydın geçinenler, bu korkaklıkları ile nasıl aydın oldular…
Hasan KAYA
30 Kasım 2012 Cuma











