.: Cumhuriyet ve Demokrasi

Bizde sıkça tartışılan kavramlardan biridir cumhuriyet. Kiminin (açıkça değilse de altan alta) karşı olduğu, kiminin ise Türkiye tarihinin en büyük kazanımı olarak kabul ettiği cumhuriyet nedir?

Kime sorarsanız sorun bu soruya herkes kendi dünya görüşü açısından bir yanıt verir. Bizde kendi dünya görüşümüz açısından bir değerlendirme yapmak amacıyla “Cumhuriyet nedir?” sorusunu kendimize sorup devam edelim…

Cumhuriyet her şeyden önce bir devlet biçimidir. Devlet biçimleri de siyasal iktidarın yapısı, siyasal rejimin niteliği ile belirlenir. İktidarların seçimle iş başına geldiği devlet biçiminin adı cumhuriyettir. Bunun karşıtı da halkın seçmediği tek bir kişinin yönettiği devlet biçimidir ki; buna da (hükümdarlık) monarşi diyoruz.  Bir birine temelde karşıt olan bu iki biçim arasında, üçüncü bir yol/biçim vardır. Buda seçimle işbaşına gelmiş bir iktidar olduğu halde kralın/sultanın yetkilerinin sınırlı da olsa var olduğu devlet biçimi yani meşrutiyet.

Bu kısa, özlü tanımlardan da anlaşılacağı gibi cumhuriyet çağa ve insan mantığına çok daha uygun düşen bir biçim olarak öne çıkar. Ancak bu cumhuriyetin her alanda iyi olduğu anlamına gelmez. Cumhuriyet rejimlerinde de kabul edilemeyecek uygulamaların veya iktidarın seçiminde kısıtlamaların olabileceğini tarihten ve dünya ölçeğinde yaşanan gerçeklerden biliyoruz. Baskıcı bir cumhuriyet olabileceği gibi demokratik bir cumhuriyete olabilir. Cumhuriyetin baskıcı veya demokratik bir cumhuriyet olması onun özü ile yani devletin niteliği ile ilgilidir.

Anımsanacağı gibi cumhuriyeti tanımlarken bir devlet biçimi dedik. Bu biçimi belirleyen ise devletin özüdür. Bu durumda devletin ne olduğunu da açıklamak zorundayız. En yalın anlatımıyla “Devlet, insanların toplum yaşamında başvurdukları bir örgütlenme biçimidir. Bir aile, bir dernek, bir sendika, bir parti gibi… Böylece devlet, her şeyden önce sosyal bir gerçekliktir” (Devlet ve Demokrasi, Server Tanilli) 

Devleti diğer sosyal kurumlardan ayıran ise devletin örgütlülük hacmi ve içinde ki büyük iş bölümüdür. En temel ayrıcı özelliği ise devletin diğer tüm kurumlardan farklı olarak bir yaptırım gücü kullanmasıdır. Yasalar, anayasa, polis, jandarma, asker, mahkemeler ve hapishaneleri ile yaptırım gücü olan büyük bir örgütlenme… İşte devleti oluşturan bu ana gövdedir. Devletin tüm bu kurumlarının yapısı ve örgütlenmesi onun özünü belirler. Cumhuriyetse bu koca gövdeye giydirilmiş elbisedir. Bu elbisenin iyi durup durmaması, yakışıp yakışmaması, gövdenin kendisiyle doğrudan ilgilidir. Cumhuriyet sözcüğünün önüne ardına birinci, ikinci, üçüncü gibi sıfatlar ekleyerek bu özü belirlemek olanaklı değildir.

Ancak şunu da hemen söylemeliyim. En kötü cumhuriyet bile, en iyi monarşiden iyidir. Devletin özü ne olursa olsun cumhuriyet biçimi altında o özü etkileme ve dönüştürme olanağımız bazen kısıtlıda olsa mevcuttur. Bu etkileme bir monarşide yok veya yok denecek düzeylerde kalır. İktidarın halkın oyları ile belirlenmesi, devletin kurumlarının halkın taleplerine ve isteklerine sınırlıda olsa kulak vermesini sağlarken, monarşilerde bu kulaklar hep sağırdır. Bu sözünü ettiğimiz durum en kötü cumhuriyetlerde dahi böyle iken demokratik cumhuriyetlerde çok daha halkın yararınadır.

Buraya kadar söylediklerimizin ışığında dönüp birde Türkiye’ye baktığımızda görece genç bir cumhuriyete sahip olduğumuz söylenebilir. Cumhuriyetin sorunlarının olmasını bu gençliğine bağlamak mümkündür. Ancak bu gençlik onun demokratik dönüştürülmesinin engeli değildir. Demokratik bir cumhuriyet olmaktan her kaçış seçimle iş başına gelecek iktidarların insafına ve keyfiliğine kendimizi bırakmak anlamına geliyor.

 Hasan KAYA
29 Ekim 2004