Hadi eller havaya…

[columns ]
[column size=”1/1″]Kimi çevreler için yeni gündem, CHP’nin Cumhurbaşkanlığı yemin törenindeki tavrı, atılan meclis iç tüzüğü ve Anayasa kitapçığı olurken sol cenah için asıl gündem Demirtaş ve arkadaşlarının yemin töreni sonrası ayağa kalkarak Erdoğan’ı alkışlaması oldu.

Bu tavrın anlaşılmaz olmadığını, ama doğru bulmadığımızı baştan belirtmek isteriz. Buna gelmeden önce kısa bir özet yaparak geçelim.

Kimi çevrelerin birazda CHP’nin tavrını haklı çıkarmak için yaptığı eleştirilerin kimi noktalarda haklı olduğunu belirtikten sonra, bizi asıl şaşırtanın İslamcı köşe yazarlarının ve AKP cenahından konuşmacıların HDP’nin tavrını olumlu ve sorumluluk sahibi örnek bir tavır olarak göstermeye çalışmalarıdır.

Bu sorumluk sahibi tavrı örnek göstermenin HDP hayranlığı olmadığı kesindir. Bunun nedeni; birincisi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını meşrulaştırmak diğeri ise HDP üzerinden CHP’nin tavrının yanlışlığını ortaya koymak olduğu çok açık.
Bütün bunları anlamak, günlük siyasetin içinde bir yere koymak mümkün. Çünkü bütün olup bitene baktığımızda; burjuva anlamda dahi olsa ilkelerden yoksun tam da; bu ülke insanın gündelik yaşamını şekillendiren anlayışlardan beslenen siyaset yapma biçimi olduğunu söylemeliyiz.

Günü kurtarma, angaje olunan sorunları çözme adına ilkelerin bir kenara itildiği, verilen sözlerin hemen unutulduğu bu ülkede siyasettin başka türlü yapılıyor olması zaten beklenemezdi.

Bu bağlamda; Gezi, 17 Aralık ve 25 Aralık yaşanmamış olması çok da bir anlam ifade etmiyor. Gezi olayları sürecinde polise emri verdiğini söyleyen çiçeği burnunda cumhurbaşkanı, o emirle gençlerin öldürülmesindeki payını da itiraf etmiş, ölenlerden birinin annesini meydanlarda yuhalatmış olmasından şimdi tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir olaymış gibi söz etmek bu ülkenin aydının ve politik aktörlerinin öteden beri tavrı oldu.

Siyasette bunlar zaman zaman kullanılacak ve tekrar rafa kaldırılacak olaylar olarak kalırlar.

Ancak bütün bunların öyle sıradan olaylar olmadığı, kullanılmasının ötesinde çok daha başka anlamları olduğunu, yine o çiçeği burnunda cumhurbaşkanı çok iyi biliyor. O yüzdendir ki; 15 Ağustosta milletvekilliği, parti genel başkanlığı ve başbakanlığı düştüğü halde Anayasayı çiğnemeyi de göze alarak, koltuklarına yapışarak bırakmak istemedi.

Bütün bunları yok sayarak, görmezden gelerek, cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde söylenmiş sözleri de unutulmuş kabul ederek, sol olmayı idea etmek son derece zordur. Yine bunları unutmuş gibi yaparak nezaketten söz etmek “devlet geleneği” kavramının ardına saklanmak o kadar da mümkün değildir.

Son olarak; ilk kez halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanına gösterilen saygının millet iradesine gösterilen saygı olduğunu söylemenin de çok da elle tutulur bir yanının olmadığını söyleyelim.

Çünkü parlamenter sitemlerde millet iradesini salt yürütmeye devretmez. O iradesini parlamenter demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı arasında paylaştırır. Yürütmenin yasamayı, ve yargıyı devre dışı bırakan her adımı milletin iradesinin gaspı anlamına gelir.

Hasan KAYA
29 Ağustos 2014 Cuma
[/column]
[/columns]