[columns ]
[column size=”1/1″]Herkes şaşırmış gibi yapıyor, Demirtaş, Erdoğan’ı neden ayakta alkışladı diye.

Gerçekten şaşırdınız mı?

Durun siz demeden ben diyeyim. Bence siz şaşırmış gibi yapıyorsunuz. Bu her şeyden önce yüz ifadenizden belli, sözcükleri itinalı seçinizden belli. Vücut dilini, mimikleri de söylemiyorum…

Herkes biliyor, siyaset bu ülkede böyle yapılıyor. “dün dündür” diyerek geçiliyor söylenenlerin, verilmiş sözlerin hiçbir değeri yok.

Bu anlamda Demirel’i en dürüst siyasetçimiz kabul ederim ben. En azından böyle baktığını açıkça söylemekten çekinmemiştir.

Daha önce söyledikleri anımsatılınca, diğerleri gibi lafı ağzında gevelememiş; “dün dündür” demiş geçmiştir.

Ama bundan daha önemlisi, bu ülke insanı böyledir. Hepimiz biraz Demirtaş’ız, hepimiz biraz Erdoğan. En iyimser söylemle büyük çoğunluk ikisinin ortalamasıdır.

Şimdi, o büyük çoğunluk, “yok yok biz öyle değiliz” diye isyan etmeye başlamıştır bile.

Biliyorum, kabul edilmesi zor geliyor. Ama gerçek ne yazık ki bu. Daha önce de söylemişimdir gerçek kötü huyludur. Ne kadar saklarsanız saklayın bir yolunu bulup gün ışığına çıkıyor.

Hepimiz biraz günü kurtarma peşindeyiz, hepimizin yaptığı küçük cari hesaplar var. Hepimiz fırsatları kendi lehimize kullanmayı seviyoruz. Elimize geçen her fırsatı değerlendiriyoruz. Maddi manevi nemalanıyoruz. Bunun için yalan söylemeyi de göze alıyoruz, aldatmayı da…

Aldatma kavramını (onu da içerse de) seksist bir kafayla cinsler arası aldatma olarak almayın diyerek devam edeyim.

Tabi, kimseyi aldattığımız yok kendimizden başka. Bu işin bir başka yanı, ama bunu biliyor muyuz bilmem. Ancak bana öyle geliyor ki; bu da bir başka kendimizden sakladığımız gerçeğimiz.

Her aldatan, önce kendini aldatır. Her yalan söyleyen önce kendini kandırır. Çünkü o söylediğiniz yalana kendiniz inanmazsanız, kimseyi inandıramazsınız sanırsınız. Sözler vererek, yeminler ederek yalanı desteklemek bu yüzden kaçınılmaz olur. Çünkü hiçbir yalanı, hiçbir söz dizimi ile akılcı, kabul edilebilir kılamazsınız. Onu ancak sözler vererek, yeminler ederek kabul edilir kılabilirsiniz.

Bu yüzden bu ülke insanı olur olmaz her konuda söz ister, söz verir, yeminler eder.

Neden mi böyleyiz?

Aslında bunun sosyolojik bir açıklaması elbette var. Kim ne kadar onunla ilgilidir bilemem. Kısaca söylemek gerekirse; şehirleşmesini henüz tamamlamamış bir ülkenin son derece doğal halleri bunlar. Kültür çatışmasıdır bir diğer adıyla bu. Kırın geleneksel kültürü ile şehrin kültürünün çatışmasının yaşandığı bu süreç melezlenmiş bir kültürden söz etmemiz gerekir. O ne kırdır, ne şehir. İkisinin arasında gidip gelen bir kültürel geçiş sürecinin tipik özeliklerini kendi içinde barındırmaktadır.

Bu süreç sağcısını, solcusunu da etkiler. Kimse şu veya bu siyasal yelpazede olduğu için bu etkinin dışında olduğunu düşünerek kendini kandırıp aldatmasın…

Hasan KAYA
30 Ağustos 2014 Cumartesi
[/column]
[/columns]