.: Hrant Dink’in Katilleri

Üzerinden bir hayli zaman geçti, Hrant Dink öldürüleli… Tetiği çekenler yakalandı. Yargılandı, mahkeme başladığı gibi bitti…

Ne biliyoruz bu cinayet hakkında. Hem çok şey, hem hiçbir şey… Otuz yıl sonra bileceğimiz de bundan farklı olmayacak. İpekçi cinayetinde olduğu gibi bildiğimiz, bileceğimiz bu kadarla kalacak.

Neden mi?

Çok basit; tetikçiden sonuca gitmek istediğimizden. Onların çok şey bildiğini varsaydığımız için. Oysa onlar hiçbir şey bilmiyorlar…

Asıl nedeni bilmedikleri gibi kimlerin onların arkasında olduğundan da bihaberler… Onları kurbanlar arasında sayacak değilim elbet. Ama el yakmayan iyi birer maşa oldukları kesin…

Dink cinayetinde tetikçi çok çabuk yakalatıldı. Çok kaçmasına izin verilmedi. İstediği kadar birileri hükümetin, emniyetin başarısı desin dursun. Bunun öyle olmadığı belli.

Papaz Santoro cinayeti, Malatya, Zirve Kitap Evi baskını da böyle olmadı mı? Hata Zirve Kitap Evinden katiller daha çıkmadan polis kapıya dayandı.

Ne hız mı dersiniz, ne tesadüf mü, onu bilmiyorum artık… Ne derseniz diyin çok ilginç…

Çünkü biz eskiden bu tür cinayetlerin faili meçhule yazılmasına alışmıştık…

Öyle olmadı mı; Muharrem Aksoy, Bahriye Uçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu cinayetleri…

Çok açık faili meçhuller dönemi kapandı. Bir cinayet daha olursa (umarım olmaz) “faili” yirmi dört saat geçmeden yakalanır…

Bu asıl sorumluların saklanması için en güvenilir yol. Cinayetler öncesi medya nasıl cinayet koşullarını hazırlıyorsa, cinayet sonrası da asıl sorumluların saklanmasına yardım ediyor.

Reyting Medyası tarafından tetikçilerin kimliği, özel ilişkileri en ince ayrıntısına kadar didiklendikçe olay giderek karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Deyim yerinde ise; bu yöntemle su iyice bulandırılıyor. Ondan sonra bul bulabilirsen büyük balığı…

Medya bunu bilerek mi, yoksa bilmeyerek mi yapıyor o kısmı çok önemli değil. Sonuç değişmiyor.

Şimdi hep birlikte bir hatırlayalım. Hrant Dink hakkında açılan davaların yazılı ve görsel reyting medyasında veriliş biçimini…

Her dava bir olaydı. Her dava Dink’in suçluluğunun, hainliğinin bir tesciliydi…

Sonar yine aynı medya kuruluşları, ölümünden hemen sonra ne iyi çocuk olduğunu yazdı… O kadar iyi, güzel olan insanın güzellikleri öldürülmesinden sonra mı görüldü. Hem de hemen, aynı gün. Mahkemelerin haksız ve yersiz olduğu ne çabuk anlaşıldı.

Ölmek mi gerekiyor, iyi adam olmak için… Hiç mi bir şey değişmez bu ülkede…

Medya Dink davaları öncesi ve sonrasında oluşturulan hava ve linç girişimlerindeki sorumluğunu kabul edip samimi bir özeleştiri yaptı mı?

Tabi ki hayır.

Gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleri, televizyonların Haber Müdürleri arşivlerini yeniden gözden geçirir mi? Yoksa savcılık mı sorar orasını bilmem. Ama o haberlerin servis edilişinden, yazımına ve hatta sunuluşundan yola çıkılması halinde; tetikçilerin şimdiye kadar söylediğinden çok daha fazla şey bilmemiz sağlanabilir…

Bu da yetmez…

Adaletin eli devletin derinine uzanmalı. Sığını bir güzel sorgulamalı… Hrant Dink cinayetinin, Ermenistan, Türkiye sınırının açılması için bir dönemin kapanması, yeni bir dönemin açılması için zemin oluşturma olup olmadığı sorgulanmalı…

Bunlar olur mu?

Hayır…

O zaman biz, otuz yıl sonra bu gün, yine aynı yazıları yazıp ayını soruları soracağız…

Hasan KAYA