Bundan birkaç yıl önce yolum Berlin’e düştüğünde arkadaşlar sağ olsunlar şehrin görülmeye değer neresi varsa gezdirdiler. Müzelerle başladık şehir turuna. Eski şehir, TV kulesi, Meclis derken gezmedik köşe bucak kalmadı. Bu ikinci Berlin’e gidişim. İlkinde Berlin duvarı daha yerindeydi, şehri kuşatıyor olmadık bir yerde karşınıza çıkıyordu. Şimdi duvar ile sadece tarihsel bir kalıntı olarak şehrin değişik yerlerinde karşılaşıyorsunuz.

Duvarın kalıntıları gibi açtığı yaralar, insanlara yaşattığı acılar bir şekilde belleklerden silinmesin diye ayakta tutuluyor. Duvar ve yaşattığı acıların izleri her yerde karşınıza çıkıyor. Çoğu ölümle son bulan geçişlerin, kaçışların olduğu yerler kaçışta hayatını yitirenlerin resimleri ile yaşanan acıları anlatıyor. Bununla yetinmeyenler için duvarı aşarak kaçmaya çalışanların hikâyelerinin detaylarını bulabileceğiniz bir müze dahi var…

Berlin’de Nazi Almanya’sının Yahudi kıyımı da gözlerden uzak değil. Yahudi kıyımı için yapılmış bir anıt var. Büyük bir alanı kaplayan bu anıt ilk bakışta bir mezarlığı anımsatıyor size. İçinde kaybolduğunuz bir labirente dönüşen anıt istemeseniz de içine çekiyor insanı. Bu kadarla sınırlı değil Yahudi kıyımının belgelenmesi; müzelerden başka şehrin değişik yerlerinde birden bire karışınızda buluyorsunuz yaşanan acıları, işkenceleri gözler önüne seren resimler ve görsel birçok malzeme. İnsanın tüylerini ürperten bu resimler önünde insan ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırıyor.

Tarih ile yüzleşme dedikleri tam da bu.

Köşe bucak saklamaya çalıştığımız tarihimizin acıları toplumsal barışın hep engeli oldu oluyor. 1915 uzak bir tarih diyerek uydurduğumuz her bahane yakın tarihimizin yaşanan bir dizi kıyımı ile yeniden anlamını buluyor. 1937-38 Dersim Kıyımı, sürgünler. 1 Mayıs 1977, 24 Aralık 1978 Maraş sonra 6-7 Temmuz 1980 Çorum dediğinizde birilerinin yüzü asılıyor, kaşları çatılıyor.

Devletin ve onun gizli yapılanmalarının marifeti olan birçok kıyımdan söz etmek vatan hainliği olarak algılanıyor anında vatan haini damgası yiyorsunuz. Belediyeler (Çorum) hiç üzerlerine vazife olmayan işlere soyunup şehirlerinde yaşanmış kıyımları unutturmak için gayretler içine girip katliam tarihlerine denk gelen festivaller düzenliyorlar.

Alman devletinin Solingen’de evleri yakılarak katledilen 5 Türk için her yıl düzenlediği anma törenlerine Devlet Bakanı düzeyinde katılan hükümetlerin neden 2 Temmuz’da Sivas’a gelmediklerini benzeri bir anma töreninin neden Sivas’ta yapılmadığını, Madımak Otelinin hala neden müze olmadığını sorma hakkımız olduğunu düşünerek devam ediyoruz. Yakın tarihimizin kanlı kıyımları 1 Mayıs 1977 Taksim, Maraş, Çorum, Malatya, Erzincan, Sivas olaylarının sorumluları kimler?

12 Eylül faşist darbesi ile 640 bin tutuklamanın, yargısız uzun yıllar hapis yatmasının, 7 bin idam isteminin, 571 idam kararından 50’sinin uygulanmasının, binlerce gence işkence yapılmasının ve bunlardan 171’in ölümle sonuçlanmasının sorumluları kimler?

Devam ediyoruz: 30 yıldır neler oluyor Doğu ve Güneydoğu illerimizde. Adı konmayan bu savaşın bize maliyeti nedir. Kaç anayı ağlattınız, kaç faili meçhul cinayet yaşandı, kaç köy boşaltıldı, yıkılan evler işsiz, aşsız kaç aile kaldı.

Daha dün yaşanmış gibi acısı taze olan kıyımları unutmamızı isteyen gelen giden iktidarlar ülkeyi 12 Eylül yasaları ile yönetirken ileri demokrasi havarisi olmaktan da geri durmuyorlar.

 Hasan KAYA