Her şey açık mı?

Açık…

Ortada bunca akan kan, gözyaşı varken kim görmezden gelecek. Bunca yokluk, yoksulluk, baskı, bunca zulüm çuvala sığmayan mızrak…

Gizlisi saklısı yok olup bitenin. Birileri, gözümüzün içine baka baka yapacaklarını yapıyor, pervasız bir aymazlık içindeler…

Kimse şaşırmış gözükmek için boşuna uğraşmasın. Bilmiyor gibi de davranmasın. Bu ne onların becerisi, ne de cesurluğundan kaynaklanıyor. Aksine bizim sessiz sedasız oturup izleyenler olmamızdan…

Bu yıllardır böyle. Kimsenin dur dediği, demeye niyeti yok.

Dur diyecek kim onda bile karar kılamıyoruz. Uzun bitimsiz konuşmalarda bir karara vardığımız yok.

Elbette, laf boşuna uzamıyor, onunda bir nedeni var. Laf uzadıkça kolları sıvayan, iş tutan olmuyor.

Asıl dur diyecek olanlar, işçiler, köylüler, aydınlar, ülkenin okumuşları, kadınları, ötekileştirilmiş ezilenleri olmadık yerlerden medet umuyorlar.

Sözün kısası, özü: Kimsenin kurtulmak istediği yok.

Kurtulmaktan korkuyoruz; kurtulmaktan korkanlar, kahramanlar bekliyor, en çok kurtulmaktan korkanlar, tarihin tozlu sayfaları arasından çıkıp gelecek bir kurtarıcı bekleyenler…

Anlayacağınız, olmayacak duaya âmin diyen diyene.

Buna sosyal psikolojide “özgürlükten kaçış” deniyor.

Olmaz demeyin, oluyor.

Kendinden, dostundan, sevdiğinden, değerlerinden kaçan insan, özgürlüğünden de kaçabiliyor.

Halkların yanlış seçimlerde bulunmasının,   diktatörlerin eteğine sarılmasının da nedeni bu kaçış. Belki en doğru ifadesi ile özgürlüğün insana yükleyeceği sorumluktan kaçış bu…

Bu kadarla bitmiyor elbette.

Özgürlükten kaçış özünde insan olmaktan, insan olarak sorumluk almaktan kaçmış oluyor.

 Hasan KAYA