İlginç gelişmeler oluyor dünyada. Bir birine benzeyen eylemlerle hükümetler değişiyor, rejimler yıkılıyor. Şehirlerin, özelikle de başkentlerin büyük meydanlarında toplanan kalabalıklar neredeyse benzer örgütlenme içinde benzer taleplerde bulunuyorlar.

Detaya indikçe eylemlerin şaşırtıcı benzer çizgiler taşıdığını görüyoruz. Halkın eylemcilerle, eylemcilerin halkla ve kendi aralarında oluşturduğu yardımlaşma aynı. Ahlak anlayışı, insana verdiği değer, çevre duyarlığı benzerlikler içeriyor.

Değişik ülkelerde ki bu eylemler yıllardır bu ülkelerde mücadele ettiğini sanan muhalif örgütlenmelerin dışında onları da ret ederek gelişiyor.

Bu eylemlerde öne çıkan bir örgüt adı, önderlik eden bir kişi adına rastlamıyoruz. Bizim bildiğimiz ve alışık olduğumuz yerden bakınca bir örgütlülükten söz etmek olanaksızken, bir örgütlüğün olduğu da açık.

Hedefleri açısından ele adlığımızda ise yine aynı şeyle karşılaşıyoruz. Belirlenmiş somut bir hedeften çok bir itirazdan söz edebiliyoruz.

Öne çıkan benzerliklerden hareketle bu eylemlerin hepsinin belli bir merkezden çıktığı izlenimi veriyor bize. Bu geçmiş düşünme kalıplarına alışık olan bizler için ilk akla gelen ve mantığımızın alışık olduğu bir değerlendirme oluyor.

Bu düşünce dünyanın geldiği duraksamayı hesaba katmıyor. Kitle iletişim araçlarının dünyayı küçülttüğünü görememekten kaynaklanıyor.

Bizim yerleşik politik jargonumuzu kullanmayan gençlerin politik olmadıklarını düşünüyoruz. Politika yapmanın dar kalıpları içinde kalmaya alışık olan bizlerin bu gelişmeleri kabul etmesi bu yüzden çok da kolay olmuyor.

Arkasında bir merkez arama fikri, eylemlerin amaçsız örgütsüz olduğu düşüncesi de hep bu geçmiş politika kültürünün eseri.

Zamanın gerisinde kaldığımızı kabul etmenin zor geldiği yerde gelişen hareketi küçümseme gündeme geliyor ve uzağında durarak eleştirmeyi yeğliyoruz.

Kendimizi yenilemek geçmişimizle hesaplaşmak adına bir tarihi şansı daha böylece kaçırıyoruz…

Hasan KAYA
14 Aralık 2013 Cumartesi