Uzun süredir kimi kesimler “barış süreci” yüzü suyu hürmetine susmak zorunda bırakıldı. Biz de bu susanlardan olmayı bilerek tercih edenlerden olduk.

Ama nereye kadar…

Devlet, dolaylı olarak PKK ile masaya oturdu. Pazarlıklar yapılıyor, sorunun çözümüne gidecek yollar aranıyor. Uzun yıllar süren bir savaştan çıkışın yolu da budur. Bunda bir sorun görmüyoruz.

Adına “barış süreci” denen bu süreçte en çok gördüğümüz; İmralı Adasına heyetlerin gitmesi, gelmesi yapılan kısa açıklamalar, basına sızan fotoğraf ve görüşme notlarından başka bildiğimiz bir şey yok.

İmralı’ya gidip gelen heyetler, Kandil’e kadar çıkıp iniyor. BDP milletvekilleri, partiler ve eş başkanların yaptıkları açıklamalarla sürecin işlediğini, ama bir beklenti içinde olduklarını anlıyoruz.

O beklenti hükümetten.

Çünkü hükümetin atığı hiçbir adım yok. Ortada ciddi, sorunun kalıcı çözümüne gidecek bir adım atmasını bir kenara bırakın, hükümet henüz ciddiye alınacak bir söylem dahi geliştirmiş değil.

Hükümetin attığı tek adım “akil adamlar” heyetiydi. Büyük umutlar ile Türkiye’ye dağılan, birçok eleştiriyi göğüsleyen “akil adamlar” başbakana sundukları hiçbir öneriye olumlu yanıt alamadılar. Hazırladıkları raporlar hiçbir şekilde ciddiye alınmadı. En azından, sunulan raporların ciddiye alındığını gösteren bir adım henüz atılmış değil. Aksine bazı “akil insanlar” azarlandıkları ile kaldılar.

Baştan beri, hükümetin ve AKP’nin gündemine, Kürt Sorunun çözümü ve “barış süreci” sadece sıkıştığında giriyor.  Başbakan, ne zaman sıkışsa, hükümet yıpratılarak “barış sürecinin” akamete uğratılmaya çalışıldığını ileri sürüyor. Buna bir can simitti gibi dört elle sarılıyor. Gezi Direnişi öyleydi, yolsuzlukların, rüşvetin yargıya taşınması öyle oldu…

Bu, açıktan BDP’den yardım ve destek arayışından başka bir şey değil.

Ne yazık ki, şimdiye kadar bu desteği istemeyerek, şartlı da olsa BDP’nin verdiğini görüyoruz. Bunda AKP’ye, başbakana inanma, güvenmeden çok, AKP dışındaki siyasal aktörlerin, Kürt Meselesine uzaklığı ve/veya milletçi karşı duruş içinde oldukları tespiti önemli bir rol oynuyor.

İyimser bir yaklaşımla, yine aynı nedenlerle İmralı’da “barış sürecini” AKP ile götürmekten yana olabilir. Ve belki de; BDP’nin asıl tavrını belirleyen de İmralı’nın bu konuda ortaya koyduğu iradedir.

Ancak bugüne kadar yaşananları, alın(may)an, yolu yok saymak da mümkün değildir.

Bu yüzden, AKP’den “barış sürecini” sonuna kadar götürmesini, Kürt Soruna kalıcı bir çözüm üretmesini, üstelik bu parti (AKP) demokrasiden bu kadar uzaklaşırken beklemek ne kadar gerçekçi bir beklentidir sorusunu; Kürtlerin kendilerine sormasının tam da zamandır. Çünkü demokratik açılımlara en çok gereksinim duyulan böylesine bir konu, demokrasiden uzaklaşarak çözülemez.

Bizden söylemesi; kapalı kapılar arkasında seçim sonrasına ertelenen çözüm, verilen sözler seçim sonrası kolay unutulurlar.

Hasan KAYA
30 Ocak 2014 Perşembe