Başbakan, günler sonra “oğlum temiz” diyor.
Salonda dünden inanmaya hazır kalabalıklar, orayı anında alkışlarıyla inletiyor.
“Yuh” diyerek kalıyorum.
Yanlış anlaşılmasın; “yuh” salonu inleten kalabalıklara, alkışlara…
Başbakan, siyasal kariyeri, geleceği de bir yana, baba olarak oğluna “hırsızlığı” kondurmayabilir, aklamak için her yola başvurur elinden geleni ardına koymaz. Her türlü yalanı söyleyebilir.
Bunları savunduğumuz, doğru bulduğumuz için elbette demiyoruz. Sığ ve yanlı adalet algımızı açığa vurmayı da göze alarak; “hırsız da olsa, arsız da olsa; evlat, ne yapsın” der bunu anlarız.
Bu madalyonun bir yüzü, diğer yüzünde ise sokaktaki adam, kadın, AKP’ye oy veren milyonlar hala bu başbakana iniyor, arkasından gidiyor, salonları doldurup her sözünü alkışlıyor ortalığı inletiyorsa, biraz düşünmek lazım.
İster eğri oturun, ister doğru, ama düşünün.
Bu kadar kirlenmeye, rezil yalana nasıl inanıyoruz biraz düşünelim.
“Ne yapalım, elden ne gelir” demeyin, düşünün…
Bu işin içinde bir iş var. Hem de ucu bize kadar uzanan bir iş. Bize kadar uzanan bir kirlenme.
Evet, hepimiz en az başbakan kadar günahkârız. Hepimiz zenginleşmek adına elimizi, ruhlarımızı her an kirletmeye hazırız.
Başka türlü olsaydı, bu iktidar bu kadar uzun kalmazdı. “Çalıyorlar, ama çalışıyorlar” gibi bir söylem dilimize yapışmışsa hepimiz çalmaya hazırız demektir.
Kirlenmeye hazır olanlar hiç çekinmeden kirletmeye de hazırlardır.
Hasan KAYA
18 Ocak 2014 Cumartesi