.: Övünülen milliyetçilik…

İkinci Dünya Savaşından bu yana herkes iyi kötü; milliyetçiliğin insanlığın başına ne işler açtığını bilir. Dünyada kendine milliyetçiyim diyen; radikal örgütlerden başka, aklı başında kimseyi bulamazsınız.

Bizde durum nasıl?

İşin acı ve belki de acıklı yanı; biz bu konuda da dünyanın gerisinde kaldık. Henüz oralara gelemedik. Milliyetçilik bizde hala övünülecek bir şeydir.

Peki, nedir bu milliyetçilik?

Ulus devlet ve onun var ettiği ideolojiden söz ederek konuyu tarihsel sosyal boyutu ile ele almak yerine (ki onu başka yazılarımızda yaptık) bir kez de sözlük anlamı üzerinden konuyu irdeleyelim istiyorum…

Milliyetçilik: “Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık, nasyonalizm.” (TDK Sözlüğü)

Bu sözlük anlamını verince buraya bir dip not düşmek kaçınılmaz oluyor: “Milliyetçiyim” demekten utanarak kendine “ulusalcı” diyenlerin çok farklı bir şey demediklerini hata Hitler’in kendini Almanca tanımladığı biçimiyle Nasyonalist demediklerini anımsatmak isterim…

Şimdi konumuza dönelim…

Ne diyordu sözlük: “Maddi ve manevi açıdan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma…”

Kulağa son derece hoş geliyor değil mi?

Hatta biraz zorlarsak anti-emperyalist bir duruşu akla getirdiği de söylenebilir. Ama biz şimdilik yazımızın dar sınırları içinde kalarak devam edelim…

Sözlük; “millet” ve “ülkesinin” çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaktan söz ediyor.

Bu durumda öncelikle “millet” kavramından ne anlaşılması gerektiğini açıklamak gerekiyor…

Biz yine ideolojik tanımlardan kaçarak sözlük anlamı üzerinden gedelim.

Millet: “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus” (TDK Sözlüğü)

Bu tanımdan hareket ettiğimizde bir topluluğun millet olabilmesi için aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olması gerekiyor.

O halde milliyetçilik; aynı dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olanların kendi aralarında oluşturabileceği bir anlayış/birlik olabilir…

Çok doğal olarak bu anlayış başka dil, tarih, duygu ve ülkü birliği içinde olanları kendinden saymayacak ve onlarla sonu düşmanlığa varan bir karşıtlık içinde olacaktır…

Bu Hitler Almanya’sında ve ne yazık ki dünyanın birçok yerinde yaşandığı gibi toplu soykırıma dönüşebilirken, kendinden olmayanın varlığını yok sayarak asimilasyona gitme şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu da çok açıktır ki; kırk satırı, kırk katıra yeğlemekle eş anlamlıdır…

Hangisin daha masum, hangisinin daha kabul edilebilir olduğu tartışmak, bu yüzden de olsa yanlış olur.

Farklı etnik kimliklerden birini, en masum duygularla, ortak bir etnik kimlik, dil ve en sonu ulus yaratma girişimi asimilasyon ile başlar çatışma ile son bulur.

Bir an için görülmezden gelinen, yasaklananın bizim dilimiz, bizim tarihimiz ve duygularımız olduğunu düşündüğümüzde; bunun ne kadar kabul edilmez ve son duraksamada çatışmalı bir ortamın oluşmasına bizi götüreceğini anlamak o kadar da zor olmaz.

Kendi dilimizi, tarih ve duygularımızı, başka dilleri, tarih ve duyguları yok sayarak dayatan, aynı ülke içinde onlarla çatışmaya/savaşa varabilecek bir serüvene hazır olan milliyetçiliğin hala övünülür olduğunu savunmak, önüne farklı sıfat veya adlar koyarak onu masumlaştırabileceğini düşünmek bir utancın ısrarla sürülmesi anlamına gelir…

Hasan KAYA
03 Eylül 2012 Pazartesi