Mahir eller…
Demirci ustasının o mahir ellerine bakıyorum, yara bere içinde. O yorgun eller, demir kokan eller, yorgun alışkanlığı ile işi hangi ucundan tutacağını çok iyi...
Küplere binesim var…
Kendimden biliyorum; hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor. Hep bir engel çıkıyor. Daha çok da; araya olmadık birilerinin ayak oyunları giriyor.
Olmuyor…
Haliyle kızıyorum.
Kızan ne yapar?
Küplere biner.
Bende...
Umuda gülümsemeler…
Denize karşı oturmuş kahvemi yudumluyorum. Gelen geçende gözüm. Koşan bir çocuk dinlemiyor annesinin “dur” demelerini… Kalabalığa karışıyor, yolunu kesiyor gelip gidenin. Koşup yakalamaktan başka...
Alın teri, emek ve sen…
Dizlerinin üzerine çökmüş az önce mastarı çektiği betona harç şerbetini döküp fayansları diziyor. Fayans aralıkları eşit, ara çizgisi ip gibi düz…
Alışık, becerikli ellerin hüneridir...
Gülün ömrü az olur…
Ne istediğimi çok iyi bildiğim zamanlardan geçtim, insanlar tanıdım, sevdim, mutlu oldum. Böyle zamanlarda dahi anlam veremediğim, nereden geldiğini bilmediğim; huzursuzlukları, korkuları kapımda buldum....
Doğanın inançlı olmaya ihtiyacı yok
Elbet üzerindeki ölü toprağını silker, kalkar bu halk.
Olur mu?
Olur…
Aslında hiç zor değil.
Olmaması için de bir neden yok.
Hata olması için çok neden var…
Biraz zamana, biraz...