Birkaç gündür Cumhurbaşkanlığı Seçimleri üzerine yapılan tartışmalara, önerilen adaylar üzerine yazılıp çizilenlere bakınca; “bu işte bir terslik var” diyorum.
Hayatımızı çok da doğrudan ilgilendirmeyen bu konudaki tavrımız, gösterdiğimiz ilgi, hayatımızı doğrudan ilgilendiren konuların önüne geçiyor.
Oysa doğal olan, insanın/halkın hayatını doğrudan ilgilendiren konularda duyarlı olması değil midir?
Ancak diğer bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da öyle olmuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi, ve kimin seçileceği her şeyin önüne geçiyor.
Bunun izahı ise hep bildik tümcelere sıkıştırılan görüşlerden ibarettir.
Onlardan bir kaçını kısaca özetleyerek geçelim.
“Bu seçimler ülkenin kaderinin belirlendiği seçimler olacak” bu görüş öteden beri ülkede bir rejim sorununa işaret etmek için dile getirilirken, en sıradan ve en yaygın olan görüş ise; “Ülkeyi, devleti temsil eden böylesine en üst düzey bir makamın halkı ilgilendirmesinden daha doğal bir şey yok” şeklinde özetleniyor. Halkın ezici büyük çoğunluğunun Müslüman olmasından dolayı, bu makama dindar bir Cumhurbaşkanı seçme bir başka görüş olarak dile geliyor.
Hepsi de kendi cephesinden haklı, hepsi de taraftarı olan bu görüşler gündelik hayatı son derece siyasallaştırıyor. Bu görüşler üzerinden ayrışma ve kamplaşma gerçekleşiyor. Halkın ortak sorunları etrafında ortaklaşması, ortak çözümlerde buluşması imkansızlaşıyor.
Örneğin mahallenin yolunu, alt yapı sorunlarını bu yüzden komşunuzla konuşamıyorsunuz, maden ocağında gelecek kazayı konuşmak, önlemler alınmasını birlikte talep etmek bu yüzden mümkün oluyor, memura yapılmayan zam bu yüzden üzerinde durulan konu olmuyor, yoksulluk, zamlar bu yüzden gündemde kendine yer bulmuyor.
Kürt Meselesi, Barış süreci, Alevilerin sorunları iki arada, bir derede konuşulan konular olarak kalıyor. Çözümleri konuşulmak, toplumsal ortak aklı geliştirmek yerine kavgaların nedeni oluyor.
Buradan bakıldığında, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, kimin seçileceği üzerine süren tartışma, konun gündemde tutulmasında ısrar ve ileri sürülen argümanların özünde toplumu, gündelik hayatı siyasallaştırmak, halkın ortak, gündelik hayatını doğrudan ilgilendiren konular etrafında ortaklaşmasını engellemek için var edilmiş suni gündemden ibaret olduğu sonucuna varmak mümkün.
Çünkü sistem içinde o makamda oturacak kişinin dini inançları, başkanlık, yarı başkanlık sistemi mi, yoksa sembolik düzeyde bir cumhurbaşkanlığı mı yapacağının çok da önemi yok.
Halkı temsil konusuna gelince onu anlamak daha kolay. Ülkeyi, devleti temsil eden bu makama oturan/oturacak olan kişi halkı o kadar da temsil etmediğini zaten gizlemiyor.
O, Çankaya’da ağırladıkları ve yurtdışı gezilerinde iş adamlarını uçağına doldurup gezilere çıktığını hiç saklamadan, gerçekte kimi temsil ettiğini göstermekten çekinmiyor.
Hasan KAYA
26 Haziran 2014 Perşembe