Denizler, göller girdi bir birine, akan sular karıştı, bulandı. Havada toz bulutu, duman, önümüzü, bir adım ötesini göremiyoruz. Silahların gölgesinde, patlayan bombaların altında barışını arıyor ülke…

O hep yarım kalmış sevgiler, güzel günlere olan inancını tazeleyecek umutlarını arıyor…

Her yalana kanmış, kardeşliği, dostluğu vurmuşken böyle; zor günler, ağır günler yaşıyoruz. Gece hiç bitmeyecekmiş gibi uzun, karamsar bir tablo. Bütün sevinçleri, bütün umutları içinde kaybolmaya çağırıyor…

Korkuyorum.

Ama sonra Şeyh Bedreddin’in o çok sevdiğim dizeleri geliyor aklıma; “Bir kalksın ortalığın tozu dumanı / Görürsün at mı eşek mi bindiğin.

Zehrini akıtmaya hazır, dillerinin yalanını yenecek miyiz, kalkacak mı bu toz, bu duman?

Kalkacak, kalkmalı…

Öfkemize yenilmediğimiz, ölmek ve öldürmekten başka bir yolun olduğunu da düşünmeye başladığımız gün; her şey başka olacak.

Bilmediğimiz bir dilde barış şarkıları dinleyeceğiz, şarkılar söyleyeceğiz.

Barışa, kardeşliğe, aşka ihanet etmişleri ve tüm korkularımızı süreceğiz uzağa… İşte o zaman güzel günler, sevinçler hep yakın olacak bize…

Yakın, hemen şuracıkta olacaklar…

Bu sözler, çok çocuksu gelip bulabilir kulağınızı.

Öyle de…

Hiç saklamıyorum, çocukça düşler bunlar. Ama gerçekte, güzel günlere olan inançta biraz çocukluk istiyor.

Hayat, sırtımızı döndüğümüz, o içimizdeki çocukla buluşmamızı bekliyor.

Büyüklerin o çokbilmiş kindar nutuklarında saklı, öfkelerine yenilmişliğinden uzak, belki çocuksu ama kardeşçe; “ötekimize” hasretle sarılmak için kollarımızı kocaman açmamızı bekliyor.

Sevinçleri çocuklar çoğaltıyorlar, umutları çocuklar büyütüyor…

Önce “ben” diyen, bencil çığlıklara sarılanların kendini beğenmişliğini bilmeyen, çocuklardan aldık gelecek güzel günlerin haberini…

Kralların, sultanların, başbakanların çıplak olduğunu gören ve bunu söylemekten korkmayan çocuklar bozacak oyunu.

Bir bıraksanız o çocuğu; bir daha tutamayacaksınız, açıp kollarını koşacak kardeşliğe, barışa…

Hasan KAYA
21 Ağustos 2012 Salı