.: Gittinse gelme…

Sabırsız, tez canlı, hep çabuk kızan biri oldum. Önünü ardını çok düşünmeden; kırdım döktüm. Üzdüm, üzüldüm, çektim gittim…

Söylemeye dahi gerek yok, hataydı elbet.

Bunu en çok da sevdiklerime, en yakınımda olanlara yapmış olmam hataların en büyüğü oldu. Bu yüzden günlerce kendime kızdığım, kendime küstüğüm oldu. “Keşke” yapmasaydım dediğim, hemen ertesinde oturup kendi kendime kararlar aldım; “Bu son” dedim.

Olmadı. Bir işe yaramadı aldığım kararlar.

İnsanın sözü, en çok da kendisine geçmiyormuş. En azından benim için böyle oluyor. Acıtan, inciten, yalnızlaştıran gerçeğim bu. Beni çaresiz bırakan ne yapacağını bilmez eden gerçeğim…

“Ben de böyleyim, böyle kabul edin” demek değil bu. Kendine sözü geçmeyenin başkasından isteyeceği bir şey olur mu?

Olmaz elbette, olmamalı…

Yok, istediğim bir şey.

“Benden uzak durun” demek belki de bu.

“Canınızı yakmadan gidin” demek, “yaklaşmayın” demek. “Gittinse gelme” demek belki de…

Evet, “gittinse gelme” demek…

Çünkü yoruldum. Çünkü canını yaktıkça, canım yanacak, kendime kızacağım, kendime küseceğim, kendimde, kendimle bozulan iç barışımı arayacağım günlerce, aylarca…

Biliyorum, yine bencilce kendimi düşünüyorum. Canım yanmasın, bir daha kırılmayım, kırmıyım diye gelme istiyorum, “dönme” diyorum…

Bu bir güç gösterisi değil.    “Kendime yeterim, güçlüyüm” demek değil. Daha çok zayıflık, kendimden korkma, kendimle baş edememek, kendime laf geçirememek…

Hasan KAYA
02 Şubat 2013 Cumartesi