Suya verdim düşlerimi, aldı gitti.
Topağa saçtım umutlarımı aldı büyüttü.
Suya attığım düşlerim, toprağa saçtığım umutlarımdı sevdam.
Hiç seslendirilmemiş bir şarkı gibi umarsızdı sevdiklerim. Yalnızlığımdı içimde yankılanan sesim. Uykusuz gecelerimin marifetiydi gözlerimin altındaki şişler.
Bir yaz yağmuru gibi ıslatıp gittin. Oysa toprak gibi sıcak saran kollarında sabahlar ışımalıydı.
Şimdi her zamankinden daha yorgun uzanıyorum hayata. Demiri tavında döven, şekil veren ellerim hâlâ sıcaklığınla yanıyor.
Dağlarda ateşler yaktım yıldızları ısıtmak için.
Ayrılık türküleri ile uğurladım, oysa içli yanık aşk şarkılarıyla beklemiştim seni
gözlerim yollarda.
Dışarıda bahar kokuyor hava. Ama yüreğim kar altında kalmış Alpler kadar yalnız atıyor. Neden bilmiyorum birden yuvarlanıp düştüm kederimin kollarına. Bir sevgili gibi sarıyor beni hüznüm. Sanki hiç bir çaresi yokmuş gibi inadına canım sıkılıyor.
Seni düşünmek bu kadar zor, bu kadar güzel ve bu kadar özlem dolu iken nasıl yaşanır bilmiyorum. Bir kaç günlüğüne demiştik ayrılırken, yıllar oldu seni görmeyeli. Sesini duymayalı.
Ellerim işe varmaz oldular. Gönlüm sarhoş masalarında unutulmuş kadeh gibi sarhoş ve kırılgan şimdi.
Bir düş mü gördüm, hiç bir zaman gerçekliği olmayan. Bir başına yolları arşınlarken. Bir nehir kıyısında ellerim cebimde dolanırken. Ya da Tuna boylarından sürüp gelen bir türkü çalarken radyoda.
Fabrika çıkışı yorgunluğumu sırtladım umutlarım çıkınımda. Omzumu verdim dağlara sırtımı yasladım yamaçlarına.
Şimdi bir şeyler yazmalıyım.
Yüksek sesle okunacak bir şeyler olmalı. Okunduğunda yüreğini coşkuyla dolduran. Dostlarımızla gururla paylaşmağa değer.
Aşktan söz etmeliyim belki. Hayır, hayır bir yığın lakırdı etmemeliyim.
Hayattan söz etmeliyim.
Sıcak bir şeyler olmalı içinde seni gülmeye davet eden. Kederli ayrılıklar olmasın içinde özlemleri kışkırtan.
Bir şeyler yazmalıyım
Seni bana ve hayata ilmik ilmik bağlayan bir şeyler olmalı. Kederlerden uzak kabına sığmayan düşlerimden söz etmeliyim. Birilerinin ” Bu adam çılgın” demelerini de göze alarak.
Canımdan öte can gibi sakladığım, kimselere söylemeye kıyamadığım el değmemiş sırlarımı açmalıyım sana. Yüreğimin kapıları ardına kadar açık pazar yeri olmalı.
Bir şeyler yazmalıyım.
Yürekleri yerinden oynatacak bir şeyler olmalı. Hiç kimsenin akıl edip söylemediği bir şeyler bulup söylemeliyim sana. Sözcükler bu kadar yetersiz kalmamalı sana yazdığımda. Herkes kıskanmalı, içten içe hayıflanmalı bunları akıl edemediği için.
Sana bu sabah ve her sabah bir şey söylemeliyim.
Hayatlar vardır silik, puslu havalar gibi keder yüklü, yarını bilinmeyen. Destanlaşan hayatlardan söz etmeliyim. Vardiya çıkışı yorgunlukları alıp götüren. Demire çeliğe şekil veren ellerin marifetinden söz etmeliyim belki de.
Yorgunluklarımı soyunur gibi mavi işliğimle yalnızlıkları yıkmalıyım gözlerinin içine durduğumda. Halay, halay coşmalıyım elini tuttuğumda. Dar sokak aralarının loş yalnızlığında öpmeliyim seni. Şehrin geniş meydanlarını koşarak geçmeliyim seninle.
Aşkın kahreden zehrini yudumlarken, vazodaki karanfiller ve gecenin yıldızları solmalı.
Yürek ateşimle dağladığım bin yıllık türküler gibi sıcak ve esrarengiz. Bir çiğ tanesi, bakır bardaklarda yudumlanan bir damla su hayatımız.
Gecenin dallarında yine yıldızlandı sevdamız.
Hasan KAYA
Ecelsiz Ölümlere Yaz Beni sf. 57