.: Aşkın yenildiği gün…

Çalışma: Picasso

Uçan bir halının üzerinde, Basra’dan, Bağdat’a bir solukluk yoldu. Alâeddin ayaktaydı bütün yolculuk boyunca, ben oturmuş halıya yapışmıştım. Korkudan yaşadıklarımın çok da ayrıtına varamayacağım telaşı yaşadım bir süre. Sonra alıştım.

Bazen alçalıyorduk, bazen yükseklere çıkıyorduk, başımız bulutlara değiyor, Basra’dan kalkan turnalarla yarışıyorduk.

Alaeddin, ayakta dikilmiş muzip gülümsemesi bana dönüp Dicle’yi gösterdiğinde alıştığımı sandığım halde aşağıya bakamıyordum. Göz ucuyla bakıp hızla başımı çevirdim. Sonra uzun bir yol Fırat üzerinde uçtuk.

Bağdat’a indik.

Yıkılmış sarayların son kalıntılarını, Babil’in asma bahçelerini görmüştük. Yıldızları tutmaya uzanan Babil’in kulesini arıyordum.

“Çok şey değişti” diye başladı söze Alâeddin. Düşüncemi okuyordu. “Lambadan” diye aklımdan geçirdim. Ondan olmadığını ifade eden gülümsemesi yine beni yakalamıştı. Bin bir gece sürecek bir masalın içinde, masal kahramanlarıyla olmanın gizemiyle, ne kadar az şey bildiğimi öğreniyordum.

Dalından kopardığı hurmayı bana uzattı. Bal tadında bir öğlen sıcağı, bağdaş kurduk oturduk. Fırat akıyordu ayak ucumuzdan, sessiz sakin, birazda kederliydi sanki.

Kan değmiş suların kederini taşıyordu omuzlarında Fırat. Toprak yorgundu bin yıllardır düşenlere açtığı kollarıyla.

“Acem’in kaderi diyorlar, kim yazmış bilinmez.” diye başladı söze. Sonra sustu, ne diyeceğini unutmuş gibi. Nasıl anlatacağını bilmiyordu akan kanı, insanın insana yaptığı zulmü. Her masalda analar ağlıyordu, vurulan, çocuklarına. “Zulüm bir karanlık geceyi fırsat bilir, tanrıları büyütür, çoğaltır” dediğinde azık torbasından biraz ekmek çıkarıp uzatıyordu.

Oradan öteye zor bir yolumuz vardı. Kanlı bir coğrafya bizi bekliyordu. Hep mi böyleydi diye aklımdan geçiriyordum ki; “Hep böyle olmadı” dedi.

Masallardaydı sevdalar, aşklar, insanın insan olan yanı, güzel yanı… Bu coğrafyanın zoru kadar zordu hayat burada. Çok şey görmüş, yaşamış adamların yorgun bakışları yüreğinden çalınan umudu aşikar ediyordu. Başını kaldırmadan yerden; “Tanrı insan yüreğine sığmayacak kadar büyüyünce, insan küçülür, küçük kalır. Yüreğine aşk sığmaz, sevda sığmaz olur. Hepsinden kötüsü, aklı ermez olur olup bitene, ne yapacağını bilmez olur.”

Başını kaldırdığında göz göze geldik, can kulağıyla dinlediğimi görünce gülümsedi usulca.

Bilmenin, bilimin yenildiği gündü, acının hakim olduğu gün. “Bildin” diyerek devam etti; “kitapların Fırat suyuna atıldığı gün, gelen karanlık günlerin başıydı. Aklın yenildiği gündür sevdanın yenildiği gün, aşkın yenildiği gün…”

Hasan KAYA
17 Haziran 2014 Salı