.: Büyük susuş ve kaçış…

Yaşadıklarımız ne kadar gerilerde, geçmişte kalırsa o kadar kolay kabul edilir oluyor. Üzerinden yıllar yıllar geçtikten sonra bazı hatalarımızı, attığımız yanlış adımları, aldığımız yanlış kararları kabul edebiliyor, dillendirebiliyoruz.

Aklı sıra özeleştiri yapıyoruz.

Eleştiri, yaptığımız hataları düzeltmeyi amaçlıyorsa işlevseldir, anlamlıdır. Bu özeleştiri için iki kez daha geçerlidir.

Kendimizi düzeltmeyi, hatalarımızdan arınmayı amaçlamayan her özeleştiri geç kalmış anlamsız itiraftan öteye geçmez. Bunun yapılmasının saygı duyulacak, alkışlanacak bir yanı yok.

Çünkü iş işten geçtikten çok sonra, hatayı düzeltme şansı vermeyen bu itiraflar, bir softanın kendi iç barışını sağlamak için, tövbekar olmasından, günah çıkarmasından çok da farklı bir anlama gelmiyor.

Geçmişe, geçmişin hatalarına bu yönelme, anın hatalarını görmezden gelme, onlardan hızla kaçışın sonucu yaşanmaktadır.

Geçmişi değiştirme şansı olmadığını bile bile geçmişin karanlık çıkmazında kaybolmaya koşmak, özünde günün sorunlarından, hatalarından kaçmak, bu günün hatalarını (ömürleri yeterse,) kırk yıl sonra kabul etmeye kaçmak anlamına da geliyor.

Gerekçesi her ne olursa olsun; bu, susarak içine düşülen büyük kaçış, kendimizden, gerçeğimizden kaçış oluyor.

Bu kaçışın, işe yaramadığı, sorunları aşmayı, kendini yenilemeyi hedeflemeyeceği açıktır. O daha çok, ileri doğru, küçük de olsa bir adım atma iradesinin köreltilmesi, yok edilesinden başka bir şey değildir.

Başka sözcüklerle ifade etmek gerekirse; o, bir çıkış yolu aramayı değil, içinde bulunduğu durumu görmeyerek, bilinçli/bilinçsiz seçilmiş bir körlükle iç rahatlığına ulaşmayı hedefliyor. O günü kurtarmaya çalışırken yön saptırarak, hayatın önümüze koyduğu zorlukları aşmayı değil, daha çok bir teslim olmayı ifade ediyor.

Ne kadar işe yarayacağı hep şüpheli kalacak olacak bu kaçış, son tahlilde sürekli af dileyen itiraflarla süren bir hayatı kabul etmek anlamına geliyor.

Hasan KAYA
8 Temmuz 2015 Çarşamba