.: Darbe severliğimiz…

Neredeyse gün aşırı bir darbe planı ortaya çıkıyor. Türkiye, denenmiş, denenmemiş darbe çöplüğü gibi oldu… Üç darbe görmüş bir ülkede yaşıyor da olsak yine de şaşırıyoruz.

Ne çok darbe meraklımız varmış…

Üstelik gerekçe bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Her şey bir darbe nedeni olabiliyor… Kapılar gıcırdadı diye darbe yapılacak neredeyse.

Her farklı ses, her farklı renk yeni bir düşman algılamasının sebebi oluyor. Kollar sıvanıyor. Planlar yapılıyor…

Bazıları yapılan planları; “Gerçekleşmemiş, denemesi dahi olmamış planlar” diyerek hafife alıyor.

Geride kalan darbeler için zaten ne dedikleri belli. “Oldu. Olmasaydı iyiydi. Ama bakın geçmişte kaldı. Kapatalım bu konuları.”

Üzülerek ve utanarak söyleyeyim. Darbe olmasını isteyenler hala var. Sayıları gün geçtikçe azalıyor gibi gözükse de var.Onlar aramızda elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyorlar. Üstelik bu aralar bazıları ateşli darbe karşıtı kesilmiş görünüyor. Ama bu gün bir darbe olsun, darbe yanlılarının sayısı hemen artar. Hem de ummadığınız kesimler ve kişiler en önde giderek o sayıya bir anlam verirler.

Yazan, çizen, orada burada konuşanlar darbeler dönemi kapandı diyor. Aralarında neredeyse zil takıp oynayacaklar var.
Neden bu kadar seviniyoruz anlamış değilim.

Darbeler dönemi biz istemediğimiz için kapanmadı. Yeter diyen, darbeciler yargılansın diyerek; üçünü beşini yargılayarak bu dönemi biz mi kapattık…

Ne yazık ki HAYIR.

Zaten “darbeler dönemi kapandı” diyenler de ifade ediyorlar. Uluslararası konjektür gereği darbeler dönemi kapanmış. Yani lafın özü şu; Amerika ve kısmen Avrupa’nın desteği olmayacağı için darbelerin yapılma olasılığı ortadan kalkmış bulunuyor.

Bu aslında acı, hem de içler acısı durumuzu kabul etmek oluyor.

Hatta utanılası bir durum.

Bu, uluslararası konjektür farklı yönde değiştiğinde ne olacak sorusunu akla getiriyor…

“Yarın öbür gün yeni darbeler olur. Darbecileri alkışlayanlar sokağa dökülür…” diyerek kimseyi korkutmak niyetinde değilim. Ama bu olmaz bir şey de değil…

Şimdilik kimse ilerisini düşünmüyor. Darbe karşıtlığının demokratik alt yapısı, kültürel birikimi nasıl sağlanır, kurumsallaşması nasıl oluşturulur düşünen, kafa yoran yok. Fırsatını yakaladıkları bu durumun keyfini çıkararak önüne gelende bir ordu karşıtlığıdır gidiyor.

Evet, bu da bir şey. Yanlış anlaşılmasın; küçümseme niyetinde değilim. Orduyu, onun siyasetteki yerini sorgulamak yanlış değil. Aksine yararlı. Kurumların dokunulabilirliğini, tabularının yıkılmasını sağlaması açısından önemli…

Demokrasi kültürü biraz da böyle şekillenir ve kurumsallaşır. Buna hiçbir itirazım yok. Ancak; “orduya karşı çık, hükümetin ardına sıralan, kap demokratlık ve darbe karşıtlığı payesi” hinliğinden de uzak durulmalı.

Bu kolaycı, kolay olduğu kadar da trajik-komik bir hinliktir. Kimseye de bir yararı yok…

Trajik-komik; çünkü yedi yıldır ülkeyi bir darbe Anayasası ile yöneten, 12 Eylül yasaları ve seçim sistemi ile iki kez iktidar olmuş bir partiden ve onun hükümetinden söz ediyoruz…

Üstelik o yasalar ve yüzde on barajı ile iktidar olmasını her şeyin üzerinde gören, meslek örgütleri, sendikalar ve basınla kavgalı, zaman zaman bir zat vatandaşla kavgaya tutuşan bir başbakan ve hükümetten söz ediyoruz…

Anlayacağınız, halimiz; yüzme bilmeyenin, suya düşüp yılana sarılmış içler acısı hali…

Hasan KAYA
25 Ocak 2010, Pazartesi