Düşünüyorum da; insanın yaşadığı en büyük devrim, belki de somuttan soyutlamaya geçmesiyle yaşandı. İnsan somut nesnelere ad vermenin ötesine geçip duygularına düşüncelerine de bir ad vermeye, onları tanımlamaya başladığında birden bire ufku genişlemiş olmalı.
Öncelikle felsefe, sanat, bilimin bu devasa gelişimi, bu devrimin sonucu yaşandı. Bugün içinde kaybolduğumuz bin bir düşünce akımı ve sanatsal yapıt bu devrimin eseri. İnsan kendisini ve kendisini çevreleyen dünyayı algılamada soyutlama yaparak hayli hızlı yol aldı.
Ancak soyut kavramlarla düşünmenin konuşmanın güzelliği, cazibesi, eğlenceli oluşu bir yana, insan daha çok somut düşünmeye yatkındır. Bu yüzdende soyut tüm düşüncelere somut karşılık bulmaya çalışır.
Senin bazı soyut kavramları anlatırken yaptığın göndermeler hep hoşuma gitmiştir.
Duygu için güzel narin bir kız demen bana ilginç gelmişti…
Sanki tanıdığın birini tarif eder gibi duyguyu anlatman; bir ruh halimizi azaltmaktan çok, güzel kırılgan bir kızı anlatıyormuşsun izlenimi vermişti.
Hatta bir an için şimdi duygunun kaşı, gözü omuzlara dökülmüş dalgalı saçlarından söz edeceksin gibi gelir bana. Kim bilir belki de hayatında tanıdığın böyle biri de olmuştur.
Sevmişsindir…
Evet, bütün bu benzetmeler, soyutu somuta taşımalar öyle kendiliğinden olmaz. Bütün bunların bir anlamı var. Ama sana hak vermiyor da değilim. Duygu gerçekten kırılgan ve zarif bir kız çocuğu ve üstelik çok da güzel olmalı.
Şimdi benim de gözümün önüne geliyor: Kırılgan ve güzel hüzünlü gözleriyle o genç kız. Sanki içimizdeki derinlikte kayboluyor bakışları.
Yakalanmak korkusu değil bu bakışlar karşısında yaşadığımız. Duyduğumuz heyecan çocukça yakalanıp sobelenme telaşı…
İçimi acıtıyor bu hüzün ve korkuyorum bu kırılganlık karşısında.
Hani bilirsin; çiçek toplamanın güzelliğine korku telaş karıştırır gelincikler. İnce narin, bir o kadar güzel ve kırılgandır. İşte öyle bir şey, duygunun bakışları, duruşu karşısında olmak… Usul nazlı sallanır her rüzgârda. Bazen insan soluk almaktan korkar. Nefeslerimizle dahi sallanacak narinliktir o.
Bundan mı demiştin: “Herkesin vazosunda birçok çiçeği olur ama gelincikleri olan çok az sayıda insan var” diye. Yoksa bunu söylediğinden mi ben de duyguyu gelinciğe benzettim?
Bazen çok katı olduğunu düşünmüşümdür. Gerçekçilik dediğin her neyse, o çok katı yanın bazen beni ürkütür.
“Bazı insanların duygu adında bir kızı, bir kız kardeşi, bir dostu veya bir arkadaşı olmaz. O ya vardır ya da yoktur. Gelincikler gibi yollarımız boyu biter. Saksılarda büyütülmez.” demen gibi…
Ama ne yazık ki haklısın; keşke herkesin bir kızı, bir kız kardeşi en azından bir dostu olsa demekten başka da bir şey söylemek aklıma gelmiyor.
Hasan KAYA