.: İçimdeki zehir…

Hasan KAYA

Sizi bilmem; ama benim kafam fena halde karışıyor. Kimseyi anlamıyorum. Herkes beni şaşırtmak, kafamı karıştırmak için sanki kendince nedenini bilmediğim bir yarış içinde.

Öyle ki; bazen tam “anladım” diyorum, ama anladığımı sandığım an, yanıldığımı gördüğüm an oluyor…

Her gün çoğalıyor anlamadıklarım.

Anlamadığım o politikacıya, bir bilim insanı katılıyor, sonra bir arkadaş, yakın bir dost, en yakınımda duranlar, sevdiklerim ve hepsinden çok kendimi anlamıyorum artık…

Geçen gün, yine böyle kendi kendime söylenirken, yazı yazmama engel olmak için, epeyce uğraş içinde olan bir sivrisinek, kulağımın dibinde vızıldayarak; “sen de insanları olduğu gibi kabul et” diyip gitti.

Bir sivrisinek kadar olamadığımı; “ben neden bunu düşünmedim” diyerek uç noktaya taşıdım.

“Buna bozulmam gerekirdi” diye düşünürken garip bir şekilde; bildiği tek şeyin hiçbir şey bilmemek olduğunu söyleyen filozofun iç rahatlığına yakın, belki ona eş bir iç rahatlığı içinde buldum kendimi.

Konuştuğumuz hiçbir dilin hakkını vermeyi bilmeyen, sınırlı sözcük dağarcığı ile derdimizi anlatmaya çalışmanın, doğal sonucu değil miydi yaşadıklarımız.

En basit gerçeğimizi bilmenin, öğrenmenin, bilince çıkarmanın önündeki engel, yaşadığımız ayrılıklar, içine düştüğümüz yalnızlığımızın nedeni bu değimliydi…

Belki de; bir kedinin sözcük dağarcığına eş, sözcük dağarcığımızla konuşmak yerine, koklaşarak anlaşmaya çalışmaktı marifet.

Kana kana içtiğimiz; o çokbilmişliğin zehri, paylaşmaktan korkan, aguladığımız bizim olduğunu sandığımız bir hayatta; ne kadar kendimiz, kendimizin olabildik.

Üzerimizde taşıdığımız, o kirlenmiş sahte kimliklerin ağırlığı değil miydi altında ezildiğimiz, hayatı zor, çekilmez yapan.

Şimdi tam sırası; başlamışken böyle; soyunup yıkanmalıyım, bütün suların tanrısı İkarus’un yağdırdığı yağmurlarda…

Yağmurlarla içine akmalıyım hayatın, hayatın içtiğim zehrinden kurtulmuş…

Hasan KAYA
13 Ağustos 2012 Pazartesi