Geceyi doldurdum kadehime, içiyorum. Hadi, bana bir türkü çal canım efendim.

Yeter ki; bir türkü olsun; hangi yöreden, hangi dilden, kimden olursa olsun… O hüzünlü sesin değmesin sazın teline. Uzak ayrılıkları, uzak yolları, gidip gelmeyenleri anlatmasın.

Yüreğim dayanacak gibi değil bu gece, şu yorgun kederli hallerimi, her şeyden bezmiş, bezgin hallerimi unutmak istiyorum.

Vurulmuş, patlayan bombanın param parça ettiği çocukları, işsiz gençleri, ağlayan gelinleri hatırlatma bana.

Bana bir türkü çal canım efendim, acılardan uzak, sevinçleri çağırsın…

Gülen çocuklar gelsin, başka hiç kimseyi istemiyorum.

Her kadehte o şehrin dar sokaklardan geçiyorum, sıralı, sırasız anılar diziliyor sıraya. Ne olur, geçmişten hiç söz etmeyelim, hiç sırası değil, olan oldu, dönüşü yok artık.

Dizelerini ateşe attım o şiirin, yalnızım, şiire, kendine küs. Sessiz çığlıkları yazıp asıyorum içimdeki dar çıkmazın taş duvarlarına. Kadehim de gece, hadi bana bir türkü çal…

Elimi uzatım uzağıma, uzağımla barıştım.

İşte kaldırıyorum kadehimi, yıldızlarla senin şerefine içiyoruz…

“Sağlığına gülüm, sağlığına…”

Bende, sensiz gülen yüzünde bir çiçek açıyor,  geceyi dolduruyor kokusu, sarhoşum, başım dönüyor…

Güneş doğmadan, çekip gideceğim buralardan, kadehleri vurup kaldırımlara, senden paramparça bir yüreği alıp gideceğim…

Hasan KAYA
10 Ağustos 2012 Cuma